EDEB VE AHLAK

EVLİYAULLAH İLE İLGİLİ DUYDUĞUMUZ KERAMETLER
GÜL
Mesajlar: 36
Kayıt: 24 Ara 2011 23:14

EDEB VE AHLAK

Okunmamış mesaj gönderen GÜL »

İslami hükümler genel olarak üç ana grupta incelenir.
a. İtikat,
b. İbadet,
c. Ahlak.
Aslında bu hükümlerin sahaları kısmen birbiriyle örtüşür. Geniş bir bakış açısından itikada ve ibadete ait hükümleri ahlaki hükümler içerisinde değerlendirmek de mümkündür. Bu sebeple peygamber efendimiz "güzel ahlakı tamamlamak için insanlığa gönderildim" buyurmuştur.
Aşağıdaki ayet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere geniş anlamda din, güzel ahlaktan ibarettir. Bu sebeple Cenab-ı Hakk Kuran-ı Kerim'de Efendimiz (s.a.v) hakkında; "Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin" (Kalem Suresi, 4) buyurarak onu övmüştür. Peygamber efendimizin ahlakı ise, Kuran-ı Kerim'in hayata tatbikinden ibarettir. Çünkü sahabe (r.anhum) Hz. Aişe (r.anha) validemize, efendimizin (s.a.v) ahlakından sorduğunda; onun ahlakının Kuran olduğunu söylemiştir. Peygamber (s.a.v) şu hadisi şerifi bu konuya işaret etmektedir.
"Beni rabbim terbiye etti ve edebimi güzel eyledi."
Yine islam'da ahlakın ehemmiyetini efendimizin şu hadisleri de en güzel şekilde ortaya koymaktadır.:
1- "Din güzel ahlaktır."
2- "Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlakı en güzel olanıdır."
3- "Bir mümin güzel ahlakıyla, geceleri ibadet eden gündüzleri oruç tutan kimselerin derecesine erişir."
Edeb, lügatte sevilen şey, sevilen iş, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek, güzel ahlâk ile süslemek demektir. Sûfiyye dilinde: Kişinin kendinden yüksekte bulunan kimsenin haline göz dikmemesi, kendinden küçüğünü de hakir görmemesidir.
Ahlak deyince insanın davranışları anlaşılır. İnsanın, dinin ve aklın ölçülerine uygun davranışına ise güzel ahlak denir. Güzel ahlak, edep diye de ifade edilir.
Müridin kendisiyle, şeyhiyle, ihvanıyla ve sair insanlarla bulunduğunda riayet etmesi gereken âdabı vardır.


TASAVVUFTA EDEB


Ebed, zahir ve batın terbiyesidir.
İnsan edebe (ahlaki değişikliğe) ehil yaratılmıştır.
Edebin menbaı, iyi seciyedir. Kimse halindeki seciye mümarese ve riyazetle fiile çıkarılarak edeb ve terbiye kazanılır.
Bazen mümarese ve riyazete ihtiyaç duyulmaz.
İlim edeble anlaşılır
İbadetteki edeb, hizmetten daha yücedir.
Taat Cennet'e, taatteki edeb, Rıza-yı Bari'ye ulaştırır.
Zahiri su-i edeb, zahiri ceza, batıni dolanı da batıni cezayı mucib olur.

HUZUR-U İLAHİ'DE EDEB
Bu edeb, Rasulullah (sav)'dan alınır.
Sevinçteki ifrat veya bastın halinin aşırısı, varidatın çoğalmasına mani olur.
Her kabz halinde bir ceza sözkonusudur. Kabz bast halindeki ifrattandır.
Bastın itidali mesalih-i ilahiyyeyi nefse kaydırmamaktır.
Göz, basiretle istikamete erer.
Sultandan küçük şeyler istenmez. Kurb nedeniyle haşmet perdesi müstesna.
Arif için edeb, mübtedi için tevbe mesabesindedir.

TAHARET ADABI
İstinca, Kıble'ye yönelmeme,
Pisliği izale ve kullanılacak taş ve suyun temiz olması istibra, idrar kalmaması için yapılan temizlik hareketi istinca, öksürme gibi hareketlerle iyice temizlenme.
Temizlikte Şeytan vesvesesine fırsat verecek aşırılıktan sakınılmalıdır.
Def-i hacet halinde istitar (nazar-ı nas'dan gizlenme)
İdrar serpintilerinden ictinab edilmelidir.
Gusledilen banyoya bevletmemek.
Duaları yerli yerince okumak
Girişte sol ayak, çıkınca sağ ayak
İsm-i İlahi bulunan şeyleri yanından bulundurmamak

ABDEST ADABI
Abdestden önce -adabıyla- misvaklanmak
Abdest dualarını okumak
Farzlarını noksansız yapmak, tertibe riayet etmek
Sünnetlerine riayet etmek.

HAVASS'IN ABDEST ADABI
Uzuvlarını huzur-u kalb ile yıkamak
Daim abdestli bulunmak
Suyu israf etmemek, i'tidal sınırına vakıf olmak
Zahiri temizliğe kafi miktarda önem verip, asıl batına yönelmek.

NAMAZIN KEYFİYYETİ VE ADABI
Abdest, vakit girmeden alınmalıdır.
Sünnet, insanı farza hazırlar, berekete vesile olur.
Sünnet-farz arası tevbe edilir.
İlk tekbirler ruhi ve bedeni tam konsantrasyona girilmelidir.
Kıyam, rüku', secde hallerinde okunması farz, vacip ve mendub olan dualar okunur. Gözler secdede açık bulundurulur. Zira onlar da secde ederler. Namazda Mirac sırrı vardır. İmam, sultanın kapısında duran elçiye benzer. Temsil ettiklerini unutmaz ve onlara tercüman olur.
Kalbi dünyevi şeyle meşgul etmeme. Maddi-manevi.
Namazda istikamet üzere olma, namaz hırsızlığına girmeme, kişiye namazda yazılacak ecir, kalb huzurudur.

ORUCUN ADABI
Zahir ve batın bütünlüğü selameti.
Yemeğin normal zamanlarda daha az yenmesi
Oruçla nefis zarurete alıştırılırsa diğer zaruretlere geçilir.
Sahur yapmak, iftara acele etmek. İftarın namazdan önce olması sünnetdir.
Gıybet gibi ma'nevi arazlardan ictinab.
Sufiler orucun da alışkanlık haline gelmesinden hoşlanmazlar.
Oruçsuz bir cemaatin sohbetine katılanın da oruçsuz olması adabdandır. Belli bir programı olanların ise oruca devamlılığı uygun olanıdır.
Orucun bozulmasındaki ve bozulmamasındaki efdaliyet niyetleri sadakate bağlıdır.
Yediklerinizi zikirle eritiniz (H. Şerif)
Mümkün mertebe gizlenmek.

YEMENİN FAYDA VE ZARARLARI
Niyetle adet ibadete döner.
Sufi vaktini Allah'a vermiştir.
Sufi adet olan şeylere ancak zaruret miktarı rağbet eder. Vukuf rutubeti (su) hararet-i nefis, (toprak) serinlik (ruh) hususiyeti vardır. Dengeli olmaları esastır.
Yiyecekler helal olmalıdır.
Yemekten önce eller yıkanır besmele çekilir, Mün'im olan Allah hatırlanır.
Kalbin bozulması lokmadan geçer.
Nimetin değerini takdir, şükür sayılır.

YEME-İÇME ADABI
1-Tuzla başlayıp, tuzla bitirmek
2-Topluca yemek, bereket olur.
3-Yer sofrasında yemek
4-Lokmaları küçük küçük almak ve iyice çiğnemek, yaslanmadan yemek
5-Önce yaş ve ilim bakımından üstün olan kimsenin başlaması,
6-Sağ el ile yemek
7-Kendi önünden ve yemeğin kenarından yemek
8-Kusur aramamak
9-Yere düşen lokmayı alıp yemek
10-Parmaklarını yalamak.
11-Yemek kabını iyice sıyırmak
12-Yemeğin içine üflememek
13-Sofrada sirke ve yeşillik cinsinden şeyler bulundurmak.
14-Yemekte suskun durmamak
15-Et ve ekmeği bıçakla kesmemek.
16-Sofradakiler ellerini çekmedikçe yemeğe devam etmek.
17-Ekmek konulunca başka bir şey beklememek
18-İyice acıkmadan yememek, iyice doymadan da kalkmak.
19-Hizmet edene en azından yemekten birkaç lokma yedirmek.
20-Kalkınca hamdetmek.
21-Dişleri ve elleri temizlemek, dişlerdeki kırıntıları yutmak.
22-Elinin ıslağı ile gözleri meshetmek
23-Yapmacık davranışlardan sakınmak. Şüpheli yiyeceklerde istiğfar.
24-Bir topluluğun yanına tam yemek vaktinde gitmemek.
25-İkramda tekellüften sakınmak. İkram etme niyeti müstesna...
26-Konulan yemeği küçümsememek
27-Davete icabet etmek.

SUFİLERİN GİYİNME ADABI
Elbisenin helal ve temiz olması esastır. Sıcak ve soğuktan korumak.
Giyilen elbise, bulunan mevki ve makamla tenasüb içinde olmalıdır.
Nefsine galip gelen, hırstan uzak, hüsn-ü niyyet sahibi kimselerin güzel ve yumuşak elbise giymelerinde bir beis yoktur.
Kibre sebep olacak, nefsin heva ve hevesini teşci edecek giysilerden sakınılmalıdır. Şüpheli şeyleri terk etmek.

GECELEYİN KALKIŞ VE UYKU ADABI
Akşam namazını evrad-u ezkarlar beklemek, gece kalkışı akşam ile yatsı arasını ibadet ve zikirle geçirmek.
Yatsıdan sonra konuşmamak. Abdest tazelemek.
Nefis derin haz almaya çalışır. Hakkı verilir ama hazzı verilmez.
Alışkanlıkları değiştirmek de gece kalkmayı kolaylaştırır. Midenin yemekle dolu olmaması. Yeniler yiyecekler tilavet zikir ve istiğfarla eritilmelidir.
İhtiyaten vitir uykudan önce kılınmalıdır. Taze abdestle sadık rüya zahir ve batının temizliğinden geçer.
Rüyada Hak Teala ile konuşanlar olur ki, emir ve nehy alırlar. Bu zahiri emir ve nehy gibidir. Kendileri hakkında gafletten kurtulmak için abdeste azami dikkat gerekir. Mesela, gece yatarken mesnun olan dura ve sureler okunur.

GECE NAMAZI VE ADABI
Akşam ezanıyla ikameti arasında iki rekat namaz ve farz namazdan sonra da iki rek'at namaz kılınır.
Akşam ile yatsı arası ibadet gündüzün günahlarını siler. Yatsıdan sonra da dört veya iki rekat nafile kılar. Eve girince dört rek'at daha kılar.
Uyanacağından emin olmayanın vitir namazını yatmadan kılmalıdır. Gece kalkınca gönlü sadece Allah (cc)'a vermeli.
Daima Allah (cc)'a iltica edilmelidir.
Su ile temizlenip, Kur'an okunduğu zaman iki temizleyici bir araya gelir (zahiri ve batıni). Böylece Şeytan'ın vesveseleri, te'sir ve aldatmalar zail olur.
12 rek'at teheccüd namazı kılınır.

GECEYİ BÖLÜMLERE AYIRMAK
Gecenin tamamını ihya edemeyenler üçte birini, üçte ikisini, veya altıda birini ihya etmeleri müstehabdır.
Gece ibadeti şuurlu yapılmalı. Uyku gibi sıkıntı veren şeyler giderilmeli.
Tan yerinin ağarması (uykuyla geçirilerek) gece ibadetine tercih edilmemeli.
Kurb makamına erenler artan bir şevkle gece ibadetine müdavimlerdir.
Gündüz işlenen günah, kusur, gece ibadetine mani olur.

GÜNDÜZÜN ADABI
Tan yeri ağarmadan abdestli olarak sabah namazı beklenir.
Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında kılınan namaz, günahlara keffaretdir.
Sabah namazı, sünnetinden sonra tevbe istiğfar getirilip, dua edilir.
Efendimiz (sav)'e salat-u selam getirilir.
Sabah namazından sonra münacaat yapılır.

GÜNLÜK İBADETLERİN VAKİTLERİNE GÖRE DAĞILIMI
Sabah namazından sonra yerinden kalkmadan Kıble'ye yönelik olarak oturup, evrad-u ezkar okunur. Kerahet vaktinde uyumamalıdır.
Güneş iki mızrak boyu yükselince iki rekat namaz kılınır.
İşe gidecek bir kimse evden çıkmadan önce iki rekat namaz kılar; eve döndüğünde de iki rek'at kılar.
Sabahla öğle arası iki veya on iki rekat kuşluk namazı kılar.
Dışarıda hizmeti olmayan taat, tilavet, zikir ve münacaatla meşgul olur.
Kuşluk sonrası namazdan sonra biraz uyumak iyidir. Gece kalkmaya yardımcı olur. Kalbi saflaştırır. Zeval vaktine bir saat kala kalkar. Tilavet ve zikirle meşgul olu
İbadet-ü ta'ate çoluk-çocukla meşguliyetten aşırı bir gevşeklik hasıl olur. İbadete olan isteksizlik giderilmedikçe namaza durulmaz. Bu da halk içinde Hakk'la olmaktan geçer.
Ruhu daim hak huzurunda bulunanlara ise halkla beraber olması zorluk vermez, bilakis ibadet gibi olur.
Öğle ile ikindi arası ibadet ve tilavetle geçirilir.
Ağzın tadı değiştiğinde misvak kullanılır.
Hevanın, dünyanın ve nefsin galebesiyle ibadetten geri kalan kalbiyle bunun ezikliğini yaşar.
İkindiden sonra nafile ibadet vakti bittiğinden tilavet ve zikirle meşgul olur veya sohbet dinler.

ALLAH TEÂLÂ'YA KARŞI EDEB


Allah'ın varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan uzak, kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğuna inanmalı, her işinde ona güvenmeli ve tevekkül etmelidir. İbadetlerini sırf Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle yapmalı, kendisini her an Allah'ın gördüğünü düşünmelidir. Allah'ın bütün emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmalıdır. Allah'ın kendisinin bütün davranışlarını gördüğünü ve meleklere yazdırdığını, ahirette bunlardan hesaba çekileceğini düşünmelidir.

Her işinde Allah'a sığınmalı, hakiki yardımcısının Allah olduğunu bilerek ondan yardım talep etmeli ve bütün mahlukata faydalı olmaya çalışmalıdır. Allah'ın takdir ettiği kaderlere rıza göstermeli, kendisine ulaşan hayırları Allah'tan, kötülükleri de nefsinden bilmelidir. Cenab-ı Hakk'ın rızasını ve sevgisini her şeyin üzerinde tutmalıdır.

ALLAH TEÂLÂ'YA KARŞI ZAHİRÎ VE BÂTINÎ EDEBLER
Allah'a karşı edep O'nun huzurunda kalbin saflığını korumaya ve temiz olmaya bağlıdır. Bu da müridin her an şeriatın emirlerini yerine getirme gayreti içinde olma noktasında toplanır.
İmam Nîsâburî Hazretleri Allah'a karşı edebleri on iki maddede özetlemiştir:
1- Gönül temizliği: Gönlün Allah'dan başka her şeyden temizlenmesi
2- Sırrın temizliği: Müşahede ehli olmak bundan sonra başlar.
3- Sadrın temizliği: Bu da her an recâ ve kanaat hasletlerine sarılmakla olur.
4- Ruhun temizliği: Haya ve vekarı muhafaza ile olur.
5- Batnın temizliği: Helal lokmaya dikkat etmekle ve iffetli olmakla kazanılır.
6- Bedenin temizliği: Şehvetleri terkedip heva ve hevesleri kırmakla olur.
7- İki elin temizliği: Haramlardan sakınmak ve hayra koşmakla olur.
8- Ma'sıyetten temizlik: Günahlarından üzüntü ve pişmanlık duymakla olur.
9- Dilin temizliği: Zikir ve istiğfara devam etmekle olur.
10- Kusurun temizliği: Son andan korkmak, Cenab-ı Hak'dan iyi sonuç beklemekle olur. Bâyezid Bistâmî hazretleri buyurur ki: "Adetli kadın necaset üzre olduğu için namazdan menedildi. Ma'sıyet necasetini buna kıyas et. Ma'sıyet necasetlerinden temizlenmeyen insanın hizmetten mene-dilmesi, adetli kadının namazdan men edilmesinden daha korkunçtur."
11- Her işinde ihtiyatlı olmak.
12-Salih selef gibi olmağa, onlar gibi hayra koşmağa hazır olmak.
Gafillerin düşüncelerinden, duygularından kalbi muhafaza etmek. Bunlar ister hayır olsun, ister şer. Çünkü, gafillerin hangi ameli olursa olsun bu yolun sâlikine hicab olmakta müsâvîdir.
Hakk'a bütün varlığınla dön. Her an Allah ile ol. Gaflet sana yol bulamasın. Ne güzel söylemişler: "Hak'dan gafil olduğun anda gizli küfür içindesin. Bu da zor farkedilir. Eğer bu hal üzere devam edersen, İslâm ile arana bir çukur kazmış olursun."
Gafillerin havatırına maruz kalmak, bir sürü şekillere, resimlere bakmaktan, lüzumsuz kitapları okumaktan, gafillerle arkadaşlık etmekten hasıl olur. Sâlike gerekir ki, gafillerle arkadaşlık etmeye. Mücahede ehli olan bir şeyhin sohbetine devam ile huzur ve dirliğe nail olursun. Huzura erenin rıza ve teslimiyeti artar. Rıza ve teslimiyet ise ibadet ve ubudiyetin kemâlidir.
Müslümanlığın kemâli teslimiyettedir. İşleri Allah'a ne zaman havale edeceğini çok iyi bilmelisin.
Büyükler demişlerdir ki: "İnsanların seni medhetmeleri ile zemmetmeleri arasında fark görüyorsan, sen kendi edindiğin bazı putlara tapmaktasın."
Bunun için ey sâlik, hiçbir an Hakk'ın kulluğundan çıkma ve her an O'na kul ol. Nasıl Rabb'ın her zaman senin Rabb'ın olmakta devam ediyorsa sen de yalnızca O'na kul olmaya devam et.

PEYGAMBER EFENDİMİZE (S.A.V) KARŞI EDEPLER
Allah'a edepte kusur etmemek için Rasulüne tam itaat gerekir. İyi bir mü'min olabilmek için Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmalıdır.
Peygamber efendimizin Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna inanmalı, Allah'tan sonra en çok Hz. Peygamberi sevmeli, sünnetlerini ihya etmeye gayret etmeli ve onun güzel ahlakını öğrenerek hayatında tatbik etmeli, adı anıldıkça ona salavat getirmeli, onun ashabını, ehli beytini, ezvâcını yani müminlerin anneleri olan mubarek hanımlarını hayırla yad etmeli, adları anıldıkça "Allah onlardan razı olsun'' demeli, her duasına onu, ashabını, ehl-i beytini, ezvâcını ve bütün ümmetini dahil etmeli, ona bol bol salavat getirmelidir. Aile efradını da Cenab-ı Allah'ın, Peygamber efendimiz (s.a.v)'in, ehli beytinin ve ezvacının sevgisiyle yetiştirmelidir.
Efendimizin sahabesini onlara yakışmayan sıfatlarla anmamalı ve bu şekilde davrananlara mani olup, onları bu hatadan vazgeçirmeye gayret etmelidir. Bilhassa günümüzde efendimizin sahabesine bazı Müslümanlar tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan hakaretlere karşı da dikkatli olup, yapılan hakaretlere hemen uygun bir şekilde karşılık vermelidir.

KURAN'A KARŞI EDEPLER
Kuran okumayı mutlaka öğrenmeli, gücü nispetinde okuma kurallarını (Tecvit) uygulamalı, mealini ve tefsirini okuyarak anlamaya ve bütün hükümlerini hayata geçirmeye çalışmalı, abdestsiz olarak ona el sürmemeli, okurken anlamını düşünmeli ve ayetlerin manevi halleriyle hallenmelidir. Onun emirlerini ailesinden başlayarak gücü nispetinde insanlara tebliğ etmelidir. Kuran-ı Kerim tilavet edilirken yüzünü okuyana çevirerek edepli bir şekilde mümkünse diz üstü oturarak dinlemelidir.

İBADET ESNASINDA EDEPLER
1. Akideyi düzelttikten sonra, Kuran-ı Kerim okumayı ve ilmihal bilgilerini öğrenmelidir. Bunun yanında sürekli olarak Efendimizin hadislerini ve sahabe hallerini, onların güzel ahlaklarını öğrenmeli ve tatbik etmelidir.
2. Sağlıklı bulunulduğu zaman abdestli bulunmağa gayret etmelidir.
3. Namaz kılarken namazının farz, vacip, tadili erkan, sünnet ve adaplarına dikkat etmelidir. Namaz kıldıracak ve Kuran-ı Kerim okuyacak kimselerin bilgili, kıraatı güzel ve üstadının en çok sevdiği kimseler olmasına dikkat etmelidir.
4. İbadet yaptığında "insanlar görüyor" düşüncesiyle yalnızken ibadet yaptığında yapmadığı şeyleri ilave etmemeli. Normal zamanlar da yaptığı ibadetleri "insanlar görür ve riya olur" düşüncesiyle terk etmemelidir.
5. Sürekli Allah'ı zikretmeye çalışmalıdır. Böylelikle hem Allah'ın emrine uymuş, hem de sürekli olarak kendini kontrolde tutmuş olur.
SOHBET VE KARDEŞLİĞİN ADABI


1-Kardeşinin hatasını görmezlikten gelmek.
Nasihat uluorta herkesin ortasında yapılmaz.
2-Kardeşlerine hizmet etmek, sıkıntılarına katlanmak.
3-Elindeki mal ve mülkü kendine ait görmemek.
4-Fazilet ve üstünlüğünü bildiği kişiye değer vermek.
5-Gereksiz dünya işleriyle fazla ilgilenen kimselerin sohbetinden uzak durmak.
6-Kardeşinin işine, kendi işinden daha çok önem vermek.
7-Yumuşak muamele etmek.
8-Söylediklerini, dikkatlice söylemek
9-Kardeşliğin devamı için bütün gücünü kullanmak.
10-Küçüklere şefkat ve sevgi ile muamele etmek.
11-Bir yere çağırıldığında, 'Nereye?', 'Niçin?' gibi sorular sormamak.
12-Kardeşlerine yük olmama.
13-Açık ve samimi davranmak, mudarat etmek, müdahane etmemek.
14-Beraberlikte inkıbaz ve inbisat arası orta yolu tercih etmek.
15-Ayıp ve kusurlarını örtmek.
16-Kardeşinin ayıpları için istiğfarda bulunmak.
17-Kardeşlerini kendisiyle mudarat etmeye mecbur bırakmamak.
*Bütün kötülükler nefisten, onun tezkiye edilmeyişinden kaynaklanır.

SOHBET VE KARDEŞLİĞİN SORUMLULUKLARI

Takva ve hayırda yardımlaşmana
Arkadaşına af dileme, dua etme, birliktelik için bereket niyazı.
Allah için birbirini sevenler ve O'nun (cc) için ayrılanlar Arş-ı Ala'da gölgelenecekler.
'Biri, diğerini dünyevi menfaat sebebiyle terk eden, Allah yolunda kardeş olamaz'. (Cüneyd el-Bağdadi)
Kardeş incitilmez, aşırı şaka yapılmaz, yerine getirilemeyecek söz verilmez.
Bir ayrılık vuku bulsa da arkadaşı iyilikle anmak.
Mümkün oldukça hüsn-ü zan etmek.
Sadır olacak nefi bir harekete doğrudan kınamada bulunmaz, yanlışı gidermede en iyi yolu tercih eder.
Kişi, dostunun dini üzeredir.




MÜRİDİN NEFSİNE KARŞI ADABI
..:: 1 ::..

Müridin kendisiyle beraber bulunduğunda riayet etmesi gereken âdabı çoktur. Lâkin insan bunların hepsini yapmaya güç yetiremez. Hepsini de "güç yetiremiyorum" diye terkedemez. Onun için en zaruri olanları burada anlatacağız.
Bir mürid başta şu hususlara dikkat etmelidir:
1. Kötü ahlak ve fiillerinden Allah'a dönüş yapmalıdır. Nefsini her gün hesaba çekmelidir.
2. Menfî olan nefsani arzularına muhalefet etmelidir.
2. Bütün işlerinde doğruluğa yapışmalıdır ve insanlarla iyi geçinmelidir
3. Kendisini herkesten değersiz görmelidir. Kendi ayıplarını görüp düzeltmeye çalışmalı, başkalarının ayıplarını araştırmamalıdır.
4. Yeme, içme, giyme, uyku vb. ihtiyaçlarında itidalli (orta yollu) davranmalıdır.
5. Haram ve şüpheli şeylerden sakınmalıdır.
6. Çok az konuşmalıdır, sorulunca cevap vermelidir.
7. İbadetlerinde azimet yolunu tutmalıdır.
8. Dünya sevgisini gönlünden çıkartmaya gayret etmelidir. Dünya sevgisinin kalpten çıkması Allah'ı (cc) bol bol zikretmeye bağlıdır.
9. Boş zamanlarını ibadet ve zikrullahla değerlendirmelidir.
10. Şer'i hükümlerde istikamet sahibi ve ibadetlerinde ihlaslı olmalıdır.
Detaylı olarak bir müridin kendi kendine karşı âdabı ise şöyle olmalıdır:

1. SADÂKAT: Bu, müridin, işini Allah'a sadâkat esası üzerine bina etmesidir ki binanın sağlam temel üzerine oturması için doğruluk esasdır. Büyük mürşidlerimiz şöyle demişlerdir: "Sâlikler, usule riâyet etmedikleri için vusulü kendilerine imkânsız kıldılar. Vekî İbnü'l-Cerrâh der ki: "Allah'ın yolu hidâyet yoludur. Ona ancak sâdık olanlar nâil olur."
Bu yolda kulun,
a) Allah hakkında ve kendisi hakkında itikadını düzeltmesi, yani Allah'ı esmâ ve sıfatıyla âlemlerin Rabbı olarak, kendini de O'nun âciz bir kulu olarak tanıması ve bilmesi lâzımdır. Kulun, Allah hakkındaki itikadının bütün zan ve şüphelerden temizlenmesi, dalâlet ve bid'atlardan uzak bulunması, itikadda esasının Kur'an ve Sünnet'e dayalı olması lazımdır.
b) Kulun, "ameller niyetlere göredir" hadîsinin himayesine sığınabilmesi için önce itikadını Kur'an ve Hadis'e göre düzeltmesi ve kalb-i selîme sahib olması lazımdır.
c) Kişinin itikadı, şeriatın tesbit ettiği sahih delillere, yani Kur'an ve hadise ne kadar uygunsa o kadar sağlamdır.
d) Kul, itikadı vasıtasıyla Allah'a seksiz bağlandıktan sonra dînin hükümlerini ya bizzat tedkik ve tahkik ile, yahud ilim sahiplerinden sormak suretiyle muhakkak öğrenmesi lâzımdır. Bunun en az derecesi, farzlarını doğruca eda edecek kadar bilgi edinmesidir.
Çünkü hakîkî müridliğin alâmeti, dînî sorumlulukları öğrenmek için harekete geçmek, Allah'ın emrine O'nun razı olacağı şekilde sarılabilmek için Rasûlünün sünnetini yaşamak, yasaklardan sakınmak, Rasûlullah'ın sünnetine uyarak Allah'ın sevgisini kazanmaya çalışmaktır.
Bunu kazanmak için farzlara dikkat ve itina etmesi, gücü yettiği kadar ve ölçü dahilinde nafile ibadetlere yönelmesi, ilmiyle âmil olan âlimlerin sohbetine devam ederek onlardan istifâde etmeğe çalışması, kötü âlimlerden sakınması lâzımdır. Çünkü bunlar yol kesen eşkıya gibidirler. Yanlış yönlendirme ile insanları saptırırlar.
Bir konu ihtilaflı ise, âlimlerin fetvaları içinde en ihtiyatlı olanı tercih etmek lâzımdır. Meselâ, bir yiyecek üzerinde birisi halâl diğeri mekruh dedi ise ihtiyatlı olana yapışmak, yani ikinci sözü hesaba katmak, böylece şüpheli şeylerden ve şüpheli lokmalardan korunmak, buna devamlı surette riâyet etmek lâzımdır.
Böylece bütün söz ve hareketleriyle Kur'an'a ve sünnete muhalefet etmekten sakınması gerekir.
Bütün sâdât-ı kiram -Allah cümlesinden razı olsun- şu noktada ittifak etmişlerdir ki: Kim tarikat ister de başka yaşayışlara iltifat eder, yani gönlünü kurtaramazsa, Allah'ın yoluna kalbiyle yönelemezse o kimse tarikat ile alay ediyor demektir. Bir kerre düşünmelidir ki, dinin bütün emirlerine sarılmak azminde olan bir kimse bile ancak bir kısmına riâyet etmeğe muvaffak olabiliyor. Bütün himmetini başka şeylere sarfeden kimse bu yoldan nasıl istifade edebilecektir?
İmam Rabbânî Hazretleri buyurur ki: "Ey din kardeşlerimiz, hepimiz üzerine en önce gereken şey, itikadımızı Kitab ve Sünnet'e göre doğrultmaktır. İtikadımızın esaslarını belirten âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerin nasıl anlaşılacağını ehl-i hak ve hakikat olan âlimlerimiz açıklamışlardır. Bizim onlara uymamız lâzımdır. Allah onların çalışmalarını karşılıksız bırakmasın. Onlar, bu itikad esaslarını Kur'an'ı bir bütün olarak görebilme seviyesine ulaştıktan sonra Kur'an ve Hadisin ruhuna göre açıklamışlardır. Bizim anlayışımız bu büyüklerin anlayış ve izahlarına uymuyorsa kat'î surette muteber olamaz. Elh-i bid'at ve dalâlet olanlar, kendi batıl hüküm ve itikadlarını Kitab ve Sünnet'e uygun zannederler. Halbuki onların itikadları hakdan fersahlarca uzaktır.
İkinci olarak, dinin hükümlerini, bu cümleden olarak halâl ve haramı, farzları, vacibleri bilmek lazımdır.
Üçüncü olarak, bu öğrendiklerinin gereğiyle amel etmesi, yani günlük yaşayışında tatbik etmesi lâzımdır.
Dördüncü olarak: Kalbi tasfiye ve tezkiye yoluna girmektir.
Ehl-i sünnet itikadını bilmedikten sonra dînî hükümleri öğrenmenin bir faydası olmaz. Akaid ve ahkâm bilgisini de elde etmedikten sonra amelin bir faydası olmaz.
Bu üç esas, yani akaid bilgisi, ahkam bilgisi ve bunlarla amel edilmesi tahakkuk etmedikten sonra kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi mümkün değildir.
Bir sâlik, yukarıda saydığımız dört rüknü, yani :
1. İtikadı Kitab ve sünnete göre doğrultmak,
2. Dînî hükümleri öğrenmek,
3. Bu öğrendiklerinin gereğiyle amel etmek,
4. Kalbi tasfiye ve tezkiye yoluna girmek; Rükünlerini dosdoğru yerine getirmeden ne yaparsa yapsın lüzumsuz işlerle meşgul oluyor demektir.
Hadis-i şerifde buyurulmuştur ki: "Kişinin, kendisini ilgilendirmeyen, yani dünya ve ahiretine bir faydası olmayan şeyi terk etmesi müslümanlığının güzelliğindendir." Hulâsa kişiye lazım olan, en fazla ihtiyacı olan şeyi öğrenip tatbik etmesidir.

2. TEVBE: Tevbe, bu işlerin en mühimmidir. Çünkü bu yol, son derece temiz ve her türlü kötülükten uzaktır. Türlü pisliklerle kirlenmiş kimseleri kabul etmez. Müridin, bütün hatalarından Allah'a tevbe etmesi, bu tevbesini de gizli-açık, küçük-büyük bütün hatalarını terk etmekle yapması lazımdır.
Burada önce üzerinde kul hakkı varsa onları ödemelidir. Eğer hak sahibi ölmüş ise varislerine vermelidir. Kul hakkından temizlenmeyen, münakaşa ettiği bir kimse ile helalleşmeyen kimse bu tarikattan istifade edemez.
Bu istifade edemeyişinin sebebi, üzerinde kul hakkı bulunmasıdır. Bütün sâdât-ı kiram, İslâm dininin koyduğu bu vecibeye hassasiyetle dikkat etmişler ve saliklere böyle irşadda bulunmuşlardır.
Şeyhülislam Abdullah el-Ensârî der ki: Allah Teâlâ Hazretleri, "tevbe etmeyenler zalimlerin ta kendileridir" (Hucurat/11) buyurmuş ve zulmü tevbe etmeyenlere nisbet etmiştir.

Tevbe, ancak kişi tevbenin ne demek olduğunu bilip de tevbe ederse sahih olur. Bunun için üç şey lâzımdır:
1.Kişi tevbe etmediği takdirde Allah'ın onu kötülüklerden korumayacağını bilmelidir.
2.Tevbe etmeğe muvaffak olduğu zaman ferahlamalıdır.
3.Allah'ın onu her an gördüğünü ve kalbine her an nazar ettiğini bilmelidir.

Tevbenin üç şartı vardır:
1.Günahından pişmanlık duymak.
2.Allah'a tazarru ile niyaz etmek (yani günahını söyleyerek tevbe etmek),
3.Günahdan kopup ayrılmak. Bir daha o günahı işlemeyesiye azmetmek, kesin karar vermek.

Tevbenin hakikati üçtür.
1. İşlediği günahı büyük görmek.
2. Yaptığı tevbeyi kusurlu ve yetersiz görmek.
3. Yaratılış îcâbı olan kusurlarının Allah tarafından affını dilemek.

Tevbenin sırlarının incelikleri üçtür:
1.İşlediği günaha bakmak,
2.Allah'ın o günah hakkındaki hükmüne bakmak,
3.Günahı ve Allah'ın hükmünü mukayese edip, o günaha o cezayı vermekteki muradını anlamaya çalışmak. Burada Allah'ın iki muradı vardır:
Birincisi, Allah'ın, verdiği hükümde O'nun mutlak büyüklüğünü, kulunun aybını örtmekte ne kadar kerem sahibi olduğunu, Allah'ın, kulunu bir günahla helak edivermeyip ona tevbe mühleti vermekteki hilmini, özrünü kabul etmekteki lütufkarlığını, kulunu mağfiret etmekteki ihsanını bildirmek ve göstermektir.
İkincisi, kulunun üzerinde adlinin hüccetini gösterip onu günahından dolayı hüccetine bağlı olarak cezalandırdığını anlatmaktır.

MÜRİDİN MÜMİNLERE VE İHVAN KARDEŞLERİNE KARŞI ÂDABI


Bir müridin diğer mümin kardeşlerine karşı edepleri şunlardır:
1. Müslüman cemaatleri hiçbir şekilde eleştirmemeli, onların kusurlarını araştırarak ifşa yoluna gitmemelidir. Bu şekilde hareket etmeyip onların gıybetlerini yapan ve kusurlarını araştıranlara mani olmalı ve İslam kardeşliğini esas almalıdır.
2. Kafir ve münafıkların zulüm ve küfürlerini araştırmalı ve onları Müslüman kardeşlerine anlatarak uyarmalıdır.
3. Gücü nispetinde mü'min kardeşlerine maddi ve manevi olarak yardımcı olmaya çalışmalıdır. Allah Teâlâ kendisine neyi vermişse ondan kardeşlerine de ikram etmeli, hediyeleşmelidir. İsterse bu basit, ucuz bir şey olsun
4. Vefat eden kardeşlerinin cenazesinde bulunmaya çalışmalı ve onun geride bıraktığı ailesi ile ilgisini kesmemelidir. Mü'min kardeşlerini sadece hayırla anmalıdır.
5. Kardeşlerinin kusurlarını araştırmamalı, meydana çıkmış bir ayıbına bakmamalı, onların kusurlarından bahsetmemeli, geçmiş bir hatasını söz konusu etmemelidir. Eğer bir mürid kardeşlerinin hatalarını örtmez, üstelik eski hatalarını karıştırırsa aynı vartalara kendisi düşebilir.
6. Kardeşlerinin üzüntülü zamanlarında üzüntülerini, sevinçli zamanlarında ise sevinçlerini paylaşmalıdır.
7. Kardeşlerinin uygun olmayan hareketlerini gördüğü zaman onlara küsmemeli, ümmeti Muhammed'e hayır duada bulunmalıdır.
8. Kardeşlerinden veya diğer insanlardan herhangi bir borç aldığında borcunu vadettiği zamanda ödemeli eğer herhangi bir sebeple ödeyemeyecekse bu durumu karşısındakine güzelce anlatıp belli bir zaman tayin etmeli, borç veren de borçluya bütün kolaylıkları göstermeli, gerekirse borcundan vazgeçmelidir.
9. Kibirli ve gururlu zenginlerin yanına gitmemelidir. Gayesi dünya ve makam olan alimlerle de sohbet etmeyerek onlar ile görüşmemelidir.
10. Hiçbir yerde imamlık etmeğe, baş olmaya kafi surette özenmemeli, ileri atılmamalıdır.
11. Eğer herhangi bir müslümana karşı kalbinde bir kini, bir buğzu varsa onu izale etmeye çalışmalı ve kardeşinin haklı olduğuna kendini ikna etmelidir.
12. Kardeşinde bir hata gördüğü zaman onu latife ile karışık uygun bir uslûbla nasihat ederek düzeltmelidir. Topluluk içinde mahcub edecek şekilde hareket etmemelidir. İmam Şafiî radıyallahu anh şöyle demiştir: "Eğer kardeşine gizlice ve güzellikle nasihat edersen vazifeni yapmış olursun. Eğer herkesin içinde onu ikaz ederek mahcub edersen onu yıkmış olursun ve arsız edersin."

Bir müridin ihvanıyla beraber olduğunda riâyet etmesi gereken âdabı şunlardır:
1- Bütün kardeşlerini kendinden daha faziletli bilmelidir. Kendisi hangi derecede olursa olsun kendinden kıdemli olanlara karşı hürmet ve hizmette kusur etmemelidir.
2- İhvanını hayırlı vakitlerde, seherlerde, toplantı gecelerinde uyarmalıdır. Gece uyanmalı, ihvanından fazla ibadet etse bile kendi ibadetini görmemeli, kardeşlerinin uykusunu kendi ibadetinden efdal bilmelidir. Çünkü uyuyana kalem işlemez.
3- Kat'i surette ihvanına kötü örnek olmamalıdır. İster şeyhle beraber bulunsun, isterse ayrı bulunsun. Bunu yapan kimse şeyhini terkedip dünya işlerine dalıp giden, yeme giyme yolunda ömrünü tüketen, ihvanının ve şeyhinin hakkına riayet etmeyen bir müriddir ki sonu iyi olmaz.
4- Birbirine giren, birbiriyle bozuşan ihvanının aralarını bulup haddi aşanı ikaz eder, mazluma da sabretmeyi ve affetmeyi tavsiye eder.
5- Tembellikten, uyuşukluktan kurtulup nerede olursa olsun ihvanının hizmetlerine koşmalıdır.
6- Her meşakkatli işde en önde gelmeğe çalışmalıdır. Kimsesi bulunmayan, bakıcısı olmayan hasta ihvanının hizmetlerini görmekde azamî gayretini göstermelidir.
7- Vefat etmek üzere olan ihvanından habersiz olmayıp sabaha kadar onun başında beklemelidir. Hizmetinde bulunmalıdır. Üzerindeki hakları belki böyle eda edebilir.
8- Her gece kalktığında, secdelerinde kardeşleri için duayı unutmamalı, her zaman onların hayrına dua etmelidir.
9- Kardeşleri hakkında iyi konuşmalı, iyiliklerini konuşmalıdır. Bilhassa bir kardeşine öfkelendiği zaman onun hakkında rastgele konuşmaktan çekinmeli ve kalbini düzeltmelidir. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem "Öfkelendiğin zaman sus!" buyurmuşlardır.
10- Bir kardeşinin ihtiyacını giderip hizmetini görmeyi nafile ibadetlerden efdal bilip önce ihvanının hizmetini görmelidir.
11- Derviş insan, kardeşlerinin oturduğu yerlerdeki pislikleri, eza verici şeyleri temizlemeğe özen göstermelidir. Bilhassa şeyhi emretmişse daha fazla dikkat etmelidir.
12- Yanında her zaman bıçak, makas, iğne, iplik gibi şeyleri bulundurmalı, her ne zaman ihtiyaç vaki olursa kardeşlerinin açığını kapatmalı, söküğünü dikmeli, ayıbını örtmelidir.
13- Eğer şeyhi hakkında ihvanına veya herhangi bir kimseye su-i edebde bulunmuşsa içi yanarak pişman olup bu kusurundan dolayı istiğfar etmelidir.
14- Bütün kardeşlerini edebli olmağa teşvik etmelidir.
15. Dergahlarda ve evlerde sohbet, ilim ve takvası üstün olanlara yaptırılmalı sohbet anında anlaşılamayan veya yanlış anlaşılan bir bilgi sunulmuşsa sohbet kesilmeden müsait yer ve zamanda doğrusu bulunmalı. Çekişmeye yol açarak ihlas ve samimiyet bağlarının kopup zayıflamasına ve sohbetin manevi halinin bozulmasına sebep olmamalıdır.
16- Kardeşini bir günah işlerken veya bir ma'sıyet yerinde görürse onu terk etmemeli ve içine düştüğü ma'sıyetten onu kurtarmak için elinden gelen gayreti göstermelidir. Çünkü o kardeşi, o günahtan kurtarılmağa muhtaçdır.
Bir zamanlar Hazret-i Ömer radıyallahu anh'ın, aralarında Allah için kardeşlik kurduğu bir kardeşi vardı. O sırada bu kardeşi Şam'da bulunuyordu. Hazret-i Ömer radıyallahu anh onun halini sormak üzere Şam'dan gelen bir kimseyi aradı, buldu ve kardeşinin halini sordu. O kimse de: "Kardeşin Şeytan'a kardeş oldu" dedi. Hazret-i Ömer "böyle konuşma" dediyse de adam devamla: "O, kebâir işlemeğe koyuldu. Şimdi de içkiye mübtela oldu," dedi. Hazret-i Ömer de: "Buradan giderken bana haber ver" dedi ve onunla göndermek üzere Mü'min suresinin ilk ayetlerini yazdı. (Meâl-i şerifi):
"Ha mîm. Bu kitabın indirilmesi O mutlak Gâlib, O her şeyi bilen, mü'minlerin günahını mağfiret eden, tevbesini kabul buyuran, azabı pek çetin, fazi u keremi sonsuz olan Allah'dandır. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Dönüş ancak O'nadır. Allah'ın ayetleri üzerinde küfredenlerden başkası mücadele etmez. Şimdilik onların memleketler içinde dolaşmaları seni aldatmasın. Onlardan önce Nuh kavmi de, bunlardan sonraki sürü sürü fırkalar da peygamberlerini yalan saydılar. Bunlardan her ümmet kendi peygamberlerini yalanlamayı kasdetti. Gerçek olmayan şeylerle gerçeği yok edebilmek için savaşıp durdular. Başlarına indirdiğim azabın nasıl olduğuna bir bak! (Gâfir Suresi/1-5)
Hazret-i Ömer bu âyetleri yazdıktan sonra onu azarlayıcı mahiyette birkaç söz daha yazdı, o adamla gönderdi. O kardeşi mektubu alınca ağlamaya başladı: "Allah doğruyu buyurdu, Ömer de bana doğru yolu gösterdi" dedi. Tevbe etti ve halini düzeltti.
Ebû Zerr radıyallahu anh der ki: "Kardeşin halini bozduğu zaman onu terk etme. Şimdi eğrildi ise bir müddet sonra doğrulur. Onun iyiliğine çalış."
İbrahim Nehaî şöyle derdi: "Alim kimselerin hatalarını insanlara anlatmayın. Çünkü ilim sahibi bir kerre yanılırsa sonunda düzeltir." Böyle hareket etmenin güzelliği, yumuşaklık esasına göre hareket edildiği, günahkârı daha fazla günah işlemekten alıkoyup onu istikamete sevkedeceği içindir.
Bir mürid istikametini bozduğu zaman ondan ilgi kesilmeyip sohbete getirilirse düzeltmek ümid ve ihtimali vardır. Eğer ilgi kesilirse o kimse günahında ısrar eder ve ebediyyen kopmuş olur.
İlgi kesmemenin daha doğru hareket olması şundan dolayıdır: İslâm kardeşliği bir akiddir. Bir yakınlık temin ve tesis eder. Bu kardeşlik devam ettiği zaman karşılıklı haklar kuvvetlenir. Akdin gereğine göre ve akdin şerefi ölçüsünde vefakârlık vacib olur. Vefakârlık ise kardeşini fakirlik zamanında terk etmemektir. Dinen fakirlik ise dünyaca fakirlikten hem daha şiddetli, hem daha acı, hem zararı daha büyüktür. Dinen istikametini bozan kardeşin manen fakir düşmüş, yardım beklemektedir. Başına bir felaket gelmiştir. İmdad beklemektedir. Dinine bağlılığının zayıflaması sebebiyle maneviyatı fesada uğramıştır. Böyle bir kimsenin gözetilmesi, terkedilmemesi ihmal edilmemesi lazımdır. Nezaketle davranarak o kardeşinin kurtarılması için azamî gayret gösterilmelidir.
Anlatılır ki: Allah için birbiriyle kardeş olmuş iki kişiden birisi istikametten ayrılma belâsına uğradı. Bu kimse kardeşine gidip:
- Ben bir illete tutuldum. Eğer istersen, Allah'a olan muhabbetine zarar gelmemesi için beni terket, deyince o kardeşi o andan itibaren Allah ile sözleşti ve: "Ya Rabbi, kardeşim eski istikametine dönerek hali düzelinceye kadar ne bir lokma yiyeceğim, ne bir yudum su içeceğim!" dedi. Kırk gün süreyle yemedi ve içmedi. Her gün onun durumunun düzelip düzelmediğini sorardı. Kendisine yemesi ve içmesi için ısrar olundukça: "Sözümde sâdıkım. Kardeşim manen şifa bulmadıkça vallahi yemeyeceğim ve içmeyeceğim! dedi. Fakat hüznünden ve açlığından ölecek hale geldiği vakit kardeşinin ıslah olduğu görüldü. Kardeşi gelip düzeldiğini gösterdi. O da yeyip içti. Fakat az kaldı ki ölüyordu.
Selef-i salihden iki kardeş vardı. Biri istikametini bozdu. Bazıları: "Görüyorsun ki kardeşin istikametini bozdu. Onu terk etmeyecek misin? dediler. O ise: "Hayır, kardeşim şimdi bana her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Eğer ben onun elinden tutar, güzellikle azarlayarak da olsa bir şeyler söyler, onun bu halinden dönmesi için dua edersem belki bir gün ıslah olmasına sebeb olurum. Kardeşlik hukuku bunu gerektirir, terkedivermeyi değil!" diye cevap verdi.
Büyüklerimiz buyurdular ki: "Kardeşlerin hatalarına karşı müsamaha sonsuz olmalıdır. Kardeşin sana karşı yetmiş kerre hata edip de özür dilerse kabul edeceksin. Şayed bunu kendine kabul ettiremiyorsan kalbine demelisin ki: "Ne kadar katısın! Kardeşin senden yetmiş kerre özür diliyor da kabul etmiyorsun. Yazık sana! İnsafını ne kadar da yitirmişsin!
Bunu, İmam Şa'rani kuddise sirruh "müslümanlık hakları" kitabında söyler.
Biz de öyle bir zamanda geldik ki, bir insanın yetmiş tane doğru ve güzel tarafı olsa, bir de hatalı tarafı bulunsa, o hata hiç sözü edilmeyecek bir hata da olsa kardeşlerimiz o yetmiş güzelliği görmez de o bir tek hatayı görürler. Bunu dillerine dolayıp zihinleri fesada vermek için ağızlarını doldura doldura konuşurlar. Herkese inandırmaya çalışırlar. Bu huyları, nice mahcubların arsız olmasına sebeb olur. Onların namuslarıyla oynarlar. Sanki kardeşinin bir hatasını gözetliyormuş gibi onu küçük düşürmek için olmadık lafları ederler. O kadar iyi taraflarının hiçbirini görmezler. Bir de tereddüd etmeden iyi bir şey yaptıklarını iddia ederler. Bu ifsadlarını ibadet-taat sayarlar.
Bu işin sonu, zayıf müslümanların cemiyetten kopup millete zararlı bir unsur olmalarına kadar varır. İş böylelerinin zannettiği gibi değildir. Bu da Allah'dan uzak kalmanın neticesinde şeytanın bulandırdığı kafaların yaptığı ve yaptırdığı şeylerin fesadıdır.
Hepimiz Allah'a aidiz ve hepimiz O'na döneceğiz. Ey rabbımız, bizi böyle şeylerle imtihan etmeden huzuruna al. Rahmetin hürmetine, ya erha-merrâhimîn!.
Abdullah İbn Mübarek der ki: "Mü'min, özürlerin kabul edilip araya soğukluğun girmemesini ister. Münafık ise müslümanların darmadığın ve perişan olmalarını arzu eder."
Fudayl ibn lyaz da şöyle der: "Fütüvvet (asıl yiğitlik) kardeşlerinin hatâlarını her zaman afvetmektir."
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururlar: "İyilik görünce örten, kötülük görünce herkese yayan kötü komşunun şerrinden Allah'a sığının."
Cevapla