s.a. kardeşler aman aman zinhar sakınmalıdır... güzel söz edebi şiir yazacam diye imanı götürücü sözlerde bulunmaya yada büyüklerden alıntı yaparak anlamını bilmediğimiz şeyler yazmaya.... vahdeti vücuddan vahdeti şühuddan dem vurmuşlardır manasını ancak anlayan anlardır. alıp yazmamak gerek allah muhafaza iman zail olduğu gibi başkalarınında imanı gidebilir....
bazılarına bazılarından dolayı iltimas ettik demedik sustuk kıvırdık eyledik rahatlık amma had aşılınca durmamak gerek, bilmeyene bildirmek lazım haddi had sınır yani şeriatın taban ve tavan sınırını kendine zarar vermesi cabası ike allah muhafaza okuyanada ziyan dokunur ziyanda olandanda sorumlu olur....neyse uzatmadan mızraklı ilmihalden osmanlıcadan el-fazı küfrü ve neticelerini yazalım.. bak boşa gitmesin nikahı haccı namazları ibadatları allah muhafaza haberi olmaz kişinin kafir olur ama dem vurur namazdan ibadattan tasavvuftan mahazallah...
şimdi imanı gidenin sözü fiili işlediği ana kadar olan namazları oruçları haccı nikahı zail olur ve cebren iadesi üzerine vacip olur...
imamı birgivi hazretlerinin vasiyetnamesinde - muhammed kutbiddini iznikinin mızraklı ilmihalinde - islamboli hz.lerinin amentü şerhinde ve ahmet ziyaeddin gümüşhanevi hazretlerinin camiıl metin itikadnamesinde uzun uzun yazılmıştır... imamı rabbani hazretleride mektuplarında özellikle 157 mektubunda bahs etmiştir...
önce itikadını düzelticeksin..... sonra amel "fıkıh hangi mezhepteysen".... sonra bir allah dostu bulup biat edip ders alabilirsin itikad ve amel uçağın iki kanadı tasavvuf yakıtın kanatsız uçamazsın kanatsız yakıt alırsan roket olur serseri mayın gibi hedefe varamaz ya yolda kalırsın ya yolda patlarsın.... vesselam....
Ve dahi küfür üçtür: Küfr-i inadı, küfr-i cehlî, küfr-i hükmî. Küfr-i inadı: Ebu Cehil ve Firavun ve Nemrud ve Şaddad (in bildikleri halde inat ederek yaptıkları) küfür gibi. Bir adam bunları Cehennemliktir deyü hükm eylese hükmü caizdir.
Ve küfr-i cehlî: Avam-ı kâfirlere, bu dinin hak olduğunu bilir ve ezan-ı Muhammedi okunur iken işitirler de "gel müslüman ol" desen "biz atamızdan ve babamızdan böyle gideriz" derler.
Küfr-i hükmî deyü tazim olunacak yerde tahkir, tahkir olunacak yerde tazim eder ise buna küfr-i hükmî derler, bu dahi küfürdür.
Ve tazim olunacak şeye; Allahu azimü'ş-şan'ın evliyasına ve enbiyasına ve ulemasına ve ilm-i fıkıh kitaplarına ve fetva-yı şeriflere tazim edecek iken tahkir eder ise ol dahi küfürdür. Ve tahkir olunacak şeye tazım; kâfirlerin âyin-i dinlerini beğenmek ve zünnarını kuşanmak ve şapka giymek ve muhabbet edip onlara el kavuşturmak gibi, bunların cümlesi küfürdür demişler.
Küfrün yedi zararı vardır:
1. Dini ve nikâhı gider,
2. Boğazladığı yenmez,
3. Helali (hanımı) ile ettiği cima zina olur,
4. Ol adamı öldürmek vacip olur,
5. Cennet ondan ırak olur,
6. Nar-ı Cehîm (Cehennem ateşi) ona yakın olur,
7. Ol halde ölürse namazı kılınmaz.
Rızasıyla "filan şey filan adamdadır yahut yoktur kâfir olayım, cehûd olayım" deyü yemin eylemiş olsa, ol şey ol adamda ister olsun ister olmasın rızayı küfürdür (küfre razı olmaktır), tecdid-i iman ve nikâh (iman ve nikahı yenilemek) lazımdır. "Zina ve livata helal olaydı, ben de işlese idim" deyü temenni ederse bu dahi küfürdür. Allahu azimü'ş-şan sakınmaktan münezzehtir. Bir adam dese ki "cemî-i peygamberlere inandım amma Âdem aley-hi's-selâm peygamber midir değil midir bilmezin (bilmiyorum)" dese kâfir olur. Bir kimse Hazreti Muhammmed aleyhi's-selâm'ın âhır zaman peygamberi olduğunu bilmese kâfir olur. Bir kimse "peygamberlerin dediği gerçek ise biz kurtulduk" dese kâfir olur demişler. -Birgivî merhum diyor ki: "Bu fakirin anladığı, bu sözü şek (şüphe) tarikiyle derse küfürdür, eğer ilzam tarikiyle derse küfür değildir-. Bir kimseye "gel namaz kıl" deseler ol da kılmazın dese kâfir olur demişler, amma muradı senin sözünle kılmazın Allah Taâlâ'nın emri olduğu erilden kıların dese kâfir olmaz.
Bir kimseye "gel tıraş ol ve tırnakların(ı) kes, zira sünnet-i Resûl'dür" deseler o da yapmasa) kâfir olur demişler. Sair sünnetler de böyledir. Hususan şol sünnetler ki sünnetliği maruf ve sübütu tevatür ile sabit ola; misvak gibi. -Birgivî merhum buyurur ki:" Bu fakirin anladığı, bu sözü, sünnetliği inkâr tarikiyle deseler küfürdür ve eğer muradı senin emrinle işlemezin belki Resûlüllah'ın sünneti olduğu ecilden işlerin dese küfür değildir". Nitekim muhakkıkîn (tahkik ehli âlimler) böyle tafsil etmişlerdir-. Bir kız ile bir oğlan âkil ve baliğ olsalar, onları nikâh etseler ve sıfât-ı imanı sual etseler, bilmeseler onlar müslüman değildir. Ve onları müslüman edip imanını ve islâmını öğretip badehu (sonra) nikâhlarını kıyarlarsa nikahlan nikâh olur.
Ve dahi bir kimse bıyıkların(ı) kırkdıkda yanında duran adam "bir şeye yaramadı'" dese küfürden korkulur, zira sünneti tahfif etmiş (hafife almış) olur.
Ve dahi bir adam harir esvap (ipek elbise) giyse, bir ahar (başka) kimse dahi mübarek olsun dese küfürden korkulur. Ve dahi bir kimse bir mekruhu işlese -meselâ kıbleye karşı ayağın(ı) uzatıp yatmak yahut tükürmek, kıbleye karşı bevl etmek (işemek) gibi- bunları işleyen adama "bu mekruhtur, işleme" deseler, ol adam da ona "her günahımız bu kadar olsa" dese küfründen korkulur yani mekruhu bir şeyden saymadığı için. Ve dahi bir adamın hizmetkârı kapıdan içeri girse, efendisine selâm verse, efendisinin yanında bir adam olsa da dese ki "sus, edepsiz efendisine selâm verir mi?" dese ol adam kâfir olur, amma muradı âdâb-ı tarikat olup selâmı kalpten vermek gerek idi demek ise küfür olmaması zahirdir. Ve dahi bir adam bir adamın gıybetinde bir şey söylese, yanında birisi" ne lazım gıybet etme" dese, ol adam "bu bir şey midir?" dese kâfir olur demişler, haramı istihsan ettiği (güzel gördüğü) için.
Bir kimse dese ki "Allah Taâlâ bana Cennet verirse sensiz girmezem" dese yahut "filan ile Cennet'e girmeğe emr olunsam girmezem" yahut "Allah Taâlâ bana Cennet verse dilemezin lakin dîdarın görmesin dilerim" dese bu cümle küfürdür demişler.
Bir kimse "iman artar veya eksilir" dese küfürdür demişler. -Fâzıl Birgivî bu makamda buyurur ki : "Bu fakirin anladığı oldur ki, mü'menun bih (inanılan şey) itibariyle artar eksilir dese küfürdür demişler amma yakîn ve kuvvet-i sıdk itibariyle küfür değildir. Zira müçtehidînden çok kimseler imanın ziyade ve noksanına kaildirler"-.
Bir kimse kıble ikidir; biri Kabe biri Kudüs'tür dese küfürdür demişler. —Birgivî merhum buyurur: Bu fakirin anladığı, şimdiki halde ikidir dese küfürdür amma "Bey- t-i mukaddes kıble idi sonra nesh olup kıble Kabe oldu" dese küfür değildir-.
Bir kimse bir âlime buğz etse ya söğse bir sebepsiz, onun üzerine küfürden korkulur.
Bir kimse "kâfirlerin işi güzeldir" itikat etse küfürdür demişler.
Bir kimse taam yer iken "söylemek mecusîlerden iyi nesnedir" dese yahut "hayız ve nifas halinde avretiyle yatmak mecusîlerden güzel nesnedir" dese ol kişi kâfir olur demişler.
Bir kimse "sen mümin misin?" dese ol dahi "inşaallah" dese, teviline kadir olmasa küfürdür demişler.
Bir kimse evladı ölen kimseye "Tanrı'ya senin oğlun gerek oldu" dese kâfir olur demişler.
Bir avret beline bir kara ip bağlasa, "bu nedir?" deseler, "zünnardır" dese kâfire olur demişler, ve erine haram olur.
Bir kişi haram taam yedikte "bismillah" dese kâfir olur demişler. -Birgivî hazretleri buyurur ki: Bu fakirin anladığı haram li-aynihi olursa; sücü (şarap) gibi ve murdar olmuş hayvan eti ve yağı gibi, eğer haram li-aynihi olduğunu bilirse. Zira ismullâhı (Allah'ın ismini) tahfif etmiş olur, zira mansûsdur (nasla tayin edilmiştir). İmamlarımızdan mervidir ki bir kimse bir taama gadap edip "bismillah" dese kâfir olmaz-.
Bir kişi bir gayrıya beddua etse ki "Allah Taâlâ senin canını küfürle alsın"dese kâfir olmasında ulema ihtilaf ettiler. Aslı budur ki, kendinin küfrüne rıza bilittifak küfürdür amma gayrın küfrüne rıza bazıları katında ol dahi mutlak küfürdür ve bazıları katında istihsanen (iyi ve güzel görerek) rıza ise küfürdür, amma "zulüm ve fisktan ötürü azabı dâim Şedid olsun" deyü rıza ise küfür değildir. -Birgivî merhum buyurur ki : Bu kavli esah anlarız, zira Kur'an-ı azim'de Hazreti Musa aleyhi's-selâm kıssasında buna delil vardır-.
Bir kimse "Allah Taâlâ bilir, filan işi işlemedim" dese, halbuki işi işlediğini bilse ulema küfründe ittifak ettiler, esah budur ki kâfir olur, vechi budur ki Hak Taâlâ hazretlerine cehl-i mürekkep isbat etmiş olduğu teemmül ile (düşünmekle) zahir olur.
Bir kimse bir avreti şahitsiz nikâh etse, ol er ile avret "Tanrı ve peygamber şahidimiz" deseler ikisi de kâfir olur demişler. Zira Peygamber aleyhi's-selâm gaybı bilmez, gaybı bilir demek olur. Peygamberimiz aleyhi's-selâtü ve's-selâm diri iken gaybı bilmez idi, ahırete rıhlet buyurdukta (göçtükte) kanda (nasıl) bilir demişler.
Bir kimse "ben uğurlananları ve yitikleri bilirim" dese, böyle diyen ve buna inanan kâfir olur. Bir kimse "bana cin haber verir, onun ile bilirim" dese yine kâfir olur. Zira peygamberler gaybı bilmezler, cin(ler) dahi gaybı bilmezler, ancak gaybı bilmek Allah Taâlâ hazretlerine mahsustur ve O'nun bildirdiğini bilir.
Bir kimse Allah Taâlâ'ya and içmek dilese bir ahar (başka) kimse "Ben senin Allah Taâlâ'ya and içtiğini dilemem, talaka ve itâka (boşamaya ve azat etmeye) andını dilerim" dese ulema küfründe ihtilaf ettiler, ekseri kâfir olur demişler.
Bir kimse bir kimseye "senin dîdarın (görme ve bakışın) bana can alıcı gibidir" dese ulema bunda ihtilaf ettiler, ekseri kâfir olur demişler. Zira can alıcı Allah Taâlâ'nın ulu meleğidir ve meleği tahfif küfürdür.
Bir kimse "beynamazlık hoş iştir" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse bir adama "gel namaz kıl" dese ol da "bana namaz kılmak katı iştir" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse "Allah Taâlâ gökte benim şahidimdir" dese kâfir olur. Zira Allah Taâlâ'ya mekân isbat etmiş olur, Allah Taâlâ mekândan beridir.
Bir kimse Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "her yemek yedikte parmağın(ı) yalardı" dese bir ahar (başka) kişi "bu edepsizliktir" dese kâfir olur.
Bir kimse "rızk Allah Taâlâ'dandır lakin kuldan hareket de gerektir" dese bu söz şirktir, zira hareket de Allah Taâlâ'dandır demişler.
Bir kimse "Nasranî (Hıristiyan) olmak Yahudi olmaktan hayırlıdır" dese kâfir olur demişler, 'Yahudi şerlidir Nasranîden" demek gerektir.
Bir kimse "kâfir olmak yeğdir hıyanet olmaktan" dese Ebu'l-Kasım rahmettulahi aleyh kavline göre kâfir olur demişler.
Bir kimse haramdan sadaka verse ve ondan sevap umsa, alan fakir de haramdan olduğun(u) bilse, dua etse, veren dahi âmin dese ikisi dahi kâfir olur demişler.
Bir kimse "benim ilim meclisinde ne işim var" dese yahut "âlimlerin dediğini etmeye kim kadir olur" dese (ve)ya fetvayı yere bıraksa da "nedir bu?" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse hasmına "şer'a gidelim" dese ol dahi "bir muhzır (mahkeme mübaşiri) getirmeyince gitmem" dese yahut "şeriatı ben ne bileyim" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse küfür söylese, bir kişi dahi gülse, gülen dahi kâfir olur. Meğer gülmesi zaruri olsa, öyle olsa küfür değildir.
Bir kimse "Tanrı'dan hâli yer yok" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse "ervâh-ı meşayıh (şeyhlerin ruhları) hazırdır, bilirler" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse "ben şer'i bilmem" dese kâfir olur demişler.
Bir kimse "Âdem aleyhi's-selâm bez dokurdu" dese, birisi dahi öyle dese; "biz çulha oğlanları imişiz" dese kâfir olur demişler.
Bir kişi küçük günah işlese, birisi dahi ona "tevbe et" dese, ol dahi "ne işledim ki tevbe edeyim" dese kâfir olur demişler.
Dahi iki kişi çekişseler, birbirine "gel ilme gidelim" dese, ol dahi "ben ilmi ne bileyim" dese kâfir olur demişler, zira ilmi istihfaftır demişler.
Bir kimseye "zürriyetin kimdir, miletin kimdir, itikatta mezhebin kimdir, amelde mezhebin kimdir?" deyü sual etseler, bilmese, ol adamın zimmîden{Zimmî: İslâm devletinin uyrukluğu ve himayesi altında bulunan gayrı müslim kişi} farkı yoktur.
Bir haram-ı katiyi -ki sücü (şarap) ve hınzır (domuz) eti gibi- helaldir dese ya helal-i katiyi haramdır dese kâfir olur demişler. Cemî-i edyanda (bütün dinlerde) haram olup hilli (helal oluşu) hikmete muhalif olanın helal olmasını arzu etmek küfürdür; zina ve livata ve karnı doyduktan sonra taam yemek gibi. Amma şarabın helal olmasını temenni etmek küfür değildir.
Bir kimsenin Kur'an-ı azimü'ş-şan'ı muhavere (konuşma) ve laf ve latife arasında istimal etmesi küfürdür demişler.
Bir kimse meselâ bir Yahya adlı kimseye "Ey Yahya (peygamber), Kitab'ı al" (Meryem 19/12) dese kâfir olur, demişler.
Bir kime "şimdi sana söğsem söğmenin adını günah koymuşlar" dese afattır.
Bir kimse "Cebrail buzağısı gibi çırçıplak olmuşsun" dese afattır.
Bir kimse Allah Tebareke ve Taâlâ'dan gayrı eşyaya yemin etse haramdır. Haramı işleyen, mürted (dinden çıkan) ve kâfir olmaz, meğer mansûs aleyh olan (nasla tayin edilmiş olan) harama helal dese kâfir olur.
Ve dahi "oğlum başı için" veya "başım için" kelimelerine yemin billahi atf etse, meselâ "Vallahi oğlum başı için" dese korkulur.
El FAZI KÜFÜR ..... ÇOK ÖNEMLİ.....
- dilaverkizak
- Mesajlar: 107
- Kayıt: 25 Haz 2009 17:26
El FAZI KÜFÜR ..... ÇOK ÖNEMLİ.....
ديلاور قيزاكUbeydi Asi Rufai Dervişi Arif oğlu Dilaver Cosoviç "KIZAK"
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
- dilaverkizak
- Mesajlar: 107
- Kayıt: 25 Haz 2009 17:26
Re: El FAZI KÜFÜR ..... ÇOK ÖNEMLİ.....
imamı rabbani hazretlerinin mektubatından....
YÜZELLİYEDİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, hakîm Abdülvehhâba yazılmışdır.
Allah adamlarının yanına giden kimsenin, kendini boş bulundurması lâzımdır. Böylece, dolu olarak döner. Herşeyden önce, itikâdı düzeltmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:
İki kerre buraya kadar yoruldunuz. İkisinde de çabuk kalkdınız. Sohbetin haklarından birkaçını yerine getirmeğe vakt olmadı. Müslimânların bir araya gelmesi, yâ istifâde etmek veyâ fâide vermek içindir. Bu ikisinden biri bulunmıyan topluluğun hiç kıymeti yokdur. Din büyüklerinin yanına boş olarak gelmelidir ki, dolmuş olarak dönülebilsin. Onların acıması, ihsânda bulunması için, boş olduğunu bildirmek lâzımdır. Böylece feyz, ihsân yolu açılır. Dolu gelmek, dahâ doldurarak dönmek iyi olmaz. Çok dolmak, doydukdan sonra, dahâ almak hastalıkdan başka birşey yapmaz. İhtiyâcsızlık, azgınlığa sebeb olur. Hâce Nakşibend (k.s) hazretleri buyurdu ki, (Önce hastanın yalvarması lâzımdır. Sonra, gönlü kırık olan, ona teveccüh eder). Görülüyor ki, teveccühe, ihsâna kavuşmak için, yalvarmak lâzımdır. Böyle olmakla berâber, ilm öğrenmekde olan bir tâlib gelip, size göndermek için mektûb isteyince, onun böyle gelmesini bir hak sayarak, bu hakkı ödemek lâzım olduğunu düşündüm. Geçmişdeki haklarınızı ve şimdiki hakkı karşılamak için, vakt ve hâle göre, birkaç kelime yazarak gönderiyorum. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Herkesi doğru yola kavuşduran ancak Odur.
Ey mesûd kardeşim!
Bize ve size herşeyden önce lâzım olan, itikâdı Kitâba ve sünnete uygun olarak düzeltmekdir. Doğru yolun âlimlerinin, (Allahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin!) Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak itikâd etmek lâzımdır. Çünki, Kitâbdan ve sünnetden bizim ve sizin anladıklarımızın hiç kıymeti yokdur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, hiç kıymeti olmaz. Çünki her bidat sâhibi, ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarını ve bu iki kaynakdan çıkardıklarını söylemekdedirler. Bu sözleri çok yanlış ve haksızdır.
İkinci olarak hepimize lâzım olan şey, ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmekdir. Yanî halâli, harâmı, farzı, vâcibi öğrenmekdir.
Üçüncü olarak hepimize lâzım olan şey, bütün işlerimizi, öğrendiklerimize uygun yapmakdır.
Dördüncüsü, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir ki, bu ikisi tesavvuf büyüklerine mahsûsdur (kaddesallahü teâlâ esrârehüm).
İtikâdı düzeltmeden önce ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmenin hiç fâidesi olmaz. Bu ikisi birlikde düzelmedikce de, ibâdetlerin fâidesi olmaz. Bu üçü birlikde yapılmadıkca, tezkiye ve tasfiye hiç yapılamaz. Bu dört temel vazîfe, yardımcıları ve temâmlayıcıları ile birlikde yapılmalıdır. Meselâ, farzlar, sünnetleri ile birlikde yapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve temâmlayıcısı, sünnetlerdir. Bunlardan biri yapılmadıkca, geriye kalan herşey lüzûmsuzdur ve fâidesizdir. Böyle lüzûmsuz şeylere, (Mâlâyanî) denir. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimsenin müslimânlığının güzelliği, mâlâyanîden kaçması ve lüzûmlu şeyleri yapması ile anlaşılır) buyuruldu. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde yürüyenlere selâm olsun (aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehıyyât)!
YÜZELLİYEDİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, hakîm Abdülvehhâba yazılmışdır.
Allah adamlarının yanına giden kimsenin, kendini boş bulundurması lâzımdır. Böylece, dolu olarak döner. Herşeyden önce, itikâdı düzeltmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:
İki kerre buraya kadar yoruldunuz. İkisinde de çabuk kalkdınız. Sohbetin haklarından birkaçını yerine getirmeğe vakt olmadı. Müslimânların bir araya gelmesi, yâ istifâde etmek veyâ fâide vermek içindir. Bu ikisinden biri bulunmıyan topluluğun hiç kıymeti yokdur. Din büyüklerinin yanına boş olarak gelmelidir ki, dolmuş olarak dönülebilsin. Onların acıması, ihsânda bulunması için, boş olduğunu bildirmek lâzımdır. Böylece feyz, ihsân yolu açılır. Dolu gelmek, dahâ doldurarak dönmek iyi olmaz. Çok dolmak, doydukdan sonra, dahâ almak hastalıkdan başka birşey yapmaz. İhtiyâcsızlık, azgınlığa sebeb olur. Hâce Nakşibend (k.s) hazretleri buyurdu ki, (Önce hastanın yalvarması lâzımdır. Sonra, gönlü kırık olan, ona teveccüh eder). Görülüyor ki, teveccühe, ihsâna kavuşmak için, yalvarmak lâzımdır. Böyle olmakla berâber, ilm öğrenmekde olan bir tâlib gelip, size göndermek için mektûb isteyince, onun böyle gelmesini bir hak sayarak, bu hakkı ödemek lâzım olduğunu düşündüm. Geçmişdeki haklarınızı ve şimdiki hakkı karşılamak için, vakt ve hâle göre, birkaç kelime yazarak gönderiyorum. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Herkesi doğru yola kavuşduran ancak Odur.
Ey mesûd kardeşim!
Bize ve size herşeyden önce lâzım olan, itikâdı Kitâba ve sünnete uygun olarak düzeltmekdir. Doğru yolun âlimlerinin, (Allahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin!) Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak itikâd etmek lâzımdır. Çünki, Kitâbdan ve sünnetden bizim ve sizin anladıklarımızın hiç kıymeti yokdur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, hiç kıymeti olmaz. Çünki her bidat sâhibi, ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarını ve bu iki kaynakdan çıkardıklarını söylemekdedirler. Bu sözleri çok yanlış ve haksızdır.
İkinci olarak hepimize lâzım olan şey, ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmekdir. Yanî halâli, harâmı, farzı, vâcibi öğrenmekdir.
Üçüncü olarak hepimize lâzım olan şey, bütün işlerimizi, öğrendiklerimize uygun yapmakdır.
Dördüncüsü, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir ki, bu ikisi tesavvuf büyüklerine mahsûsdur (kaddesallahü teâlâ esrârehüm).
İtikâdı düzeltmeden önce ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmenin hiç fâidesi olmaz. Bu ikisi birlikde düzelmedikce de, ibâdetlerin fâidesi olmaz. Bu üçü birlikde yapılmadıkca, tezkiye ve tasfiye hiç yapılamaz. Bu dört temel vazîfe, yardımcıları ve temâmlayıcıları ile birlikde yapılmalıdır. Meselâ, farzlar, sünnetleri ile birlikde yapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve temâmlayıcısı, sünnetlerdir. Bunlardan biri yapılmadıkca, geriye kalan herşey lüzûmsuzdur ve fâidesizdir. Böyle lüzûmsuz şeylere, (Mâlâyanî) denir. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimsenin müslimânlığının güzelliği, mâlâyanîden kaçması ve lüzûmlu şeyleri yapması ile anlaşılır) buyuruldu. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde yürüyenlere selâm olsun (aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehıyyât)!
ديلاور قيزاكUbeydi Asi Rufai Dervişi Arif oğlu Dilaver Cosoviç "KIZAK"
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.