SEYYİD AHMED ER RIFAİ
KÜNYESİ : Künyesi Ebul Abbas’tır.
LAKAPLARI : Ebul Alameyn, Kutbul Azam, Gavsul Mekarim, Seyyidül Irakeyn,Şeyh Seyyid Ahmed Er Rıfai’dir. Türkçede Ahmed El Rufai olarak da okunsa da doğrusu Ahmed Er Rıfaidir.
SOY SEC:ERESİ Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.nin baba tarafından soyu şöyle devam eder.
İmam- Raşid Ali b.Ebu Talib
Şehid imam Hüseyin
İmam Ali Zeynelabidin
İmam Muhammed Bakır
İmam Cafer-i Sadık
Seyyid İmam Musa Kazım
Seyyid İbrahim Murtaza
Seyyid Musa Sani
Seyyid Ahmet Salih
Seyyid Hasan
Seyyid Muhammed Ebu’l Kasım
Seyyid Mehdi
Seyyid Rufae Hasan
Seyyid Ali Eşbili
Seyyid Ahmet Murtaza
Seyyid Ebu’l Fevaris Hazım Ali
Seyyid Sabit
Seyyid Yahya
Seyyid Sultan ali
Allah onlardan razı olsun. Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.nin anası tarafından soyunu sıralarsak;
Zeyd El Ensari En Neccari
Halid Ebu Eyyub
Metin
Zeyd
Halid
Mansur
Muhammed
Musa
İmam Muhammed b. Ebubekir Vasıtı
Şeyh Yahya Kebir
Şeyh Musa
Şeyh Ebu Said Yahya Sofi Ansari
Veliye-i Saliha Ümmül Fazıl Fatıma-i Buhariye
Ahmed Rıfai hazretlerinin soyu hem anne tarafından ve hemde baba tarafından Hz.Hüseyin’e ulaşır. Anne tarafından Eyyub El Ensari(EYÜP SULTAN) Hz. Ulaşır. Aynı zamanda Ahmed Er Rıfai Hz. Neseb itibarı ile Hz.Hasan’a da ulaşma şerefine nail olmuştur. Bu itibarla kendisine Ebu’l Alemeyn(Çift sancaklı) künyesi verilmiştir.
DOĞUMU :
Aynı zamanda Ebu’l Abbas künyesi ile nam salan Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.Hicri 512.(Miladi 1119) senesi mübarek recep ayının ilk yarısında bir Perşembe günü Ümmü Übeyde(Ümmü Abide) yakınına düşen Karye-i hasen’de dünyaya geldi. Halen Rıfai HZ.nin merkad-ı şerifi o doğduğu mübarek beldededir.
YETİŞMESİ :
Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz. yedi yaşına bastığı zaman muhterem babası Seyyid Sultan Ali ebedi aleme göç eyledi. Babasının vefatından sonra Rıfai Hz.ni dayısı Mansur Betaihi Hz. Himayesine aldı. Bu zat El Ansari El Baz’ul Eşheb lakabı ile anılır.
Bundan sonra dayısı Rıfai Hz.ni ve iki erkek kardeşi olan İsmail ve osmanı ve kız kardeşi Sitt’ün Neseb’i ve anneleri Fatıma’yı yanına alarak Dekla civarındaki köyüne götürdü. Dayısı onları köyüne götürdükten sonra onların işleri ile ve terbiyeleri ile ilgilendi. Onları yüksek islam ahlakı üzere büyüttü. Özellikle Ahmed Er Rıfai Hz.ne ayrı bir ihtimam gösterdi. Çünkü onun alnında iman nuru parlıyor, simasında iyilik okunuyordu. Ahmed Er Rıfai Hz. Kendini bildikten sonra dayısı onu Vasıt’a yolladı. Rıfai Hz.bu şehirde en büyük şeyhlerin eli ile ilmini tamamladı. Bu alimler şunlardır.
Allame Aliyyülkari Vasıti
Rıfai Hz.nin dayısı Ebubekir el Ansari Vasıti,
Bu sıralarda dayısı Mansur Betaihi Hz. Vefat etmişti. Vefatından önce bir vasiyetname yazarak Revak’ını ve şeref-ül payesini Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.ne bıraktı. Bu vasiyetname gereğince, Rıfai Hz. Merkez-i ansar olan revakı diğer dayılarından teslim aldı. Ve orada en güzel şekli ile irşad ve vaiz vazifesine başladı. Hayatı devam ettiği sürece bu vazifeyi bırakmadı. Böylece kendisine tevdi edilen emaneti iyi kullandı ve tasavvufehli efendilerinin en büyüklerinden biri oldu.
O zaman öyle idi... Şimdi de böyledir..
ALDIĞI İLİMLER :
Kur’anı Kerimi Karye-i hasen de Kur’an hocası Abdussemi Haryufi’den yedi yaşında iken öğrendi. Bundan sonra dayısı Şeyh Mansu Betaihi Hz. Onu Vasıt’a yolladı. Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz. Vasıt’ta büyük faziletlerin sahibi Aliyyülkari Vasıti’den bütün ilimleri okudu. Ayrıca dayısı Ebubekir AnsariVasıtı’den de ders aldı.Bunların dışında başka alimlerin dersinede girdi. Ebu İshak Şirazi’den fıkıh dersleri aldı. Hasılı, derslerinde bulunduğu bütün zatlar, ona özel bir itina ve ihtimam gösterdiler. İşte bu derslerden sonradırki Ahmed Er Rıfai Hz. Burçlara dikelen bir bayrak haline geldi. Sarsılmaz bir dağ oldu. Yüce bir alim oldu.
Sonra muhaddis oldu. Fıkıh alimi oldu. Müfessir oldu. Üstün rivayetler eyledi. Üstün icazetler sahibi oldu. Tecvidince kur’an okurdu ve hafız oldu.
Asrında , Allah’ın emirlerini, Resul’ünün sünnetlerini en iyi bilen ve aynı zamanda onları özünde ve en güzel biçimde tatbik eden oldu. Hülasa O şeriat denizinde akıp gelen bir ırmaktı.
TARİKATA GİRİŞİ :
Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.nin tarikatı alış yolu, beş biatta olmuştur. Bu beş biatı zamanın en büyük tasavvuf ehli Zatları ile yaptı.
İlk Biatı :
Bu ilk biat, dayısı Şeyh Mansur Betaihi’den başlar. Tarikat hırkasınıda bu dayısından giydi. Bu tarikat silsilesi şu yoldan Resulullah S.A.V. Efendimize ulaşır.
Şeyh Musa Ebu Said Ansari
Şeyh Kamil
Şeyh Yahya Kebir
Ebubekir b.Musa Ansari
Şeyh Kasım Cüneyd-i Bağdadi
Şeyh Sırrı Sakati
Şeyh Maruf’u Kerhi
Şeyh Davud’u Tai
Şeyh Habib Acemi
Şeyh Hasan-ı Basri
İmam Ali b.Ebu Talib..Allah ondan razı olsun.
Sultanul Enbiya Resul’u Azam Efendimiz,(S.A.V.)
Şeyh Mansur Betaihi, Rıfai Hz.ne hilafet ve “Şeyhü’s Süyuh” ünvanı vererek kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğinide tevdi etti ve Ümmü Abide’deki tekkeye yerleşip müridlerin irşad ve terbiyesi ile meşgul olmasını istedi. Birkaç sene sonra bölgesindeki şeyhlerin bazı tenkidlerine maruz kalmış vesünnet dışı uygulamalarda bulunduğu iddiası ile zamanın Halife’si Müktefi’ye şikayet edilmişse de bu durum O’nun çalışmalarına ve tesirlerinin yayılmasına engel teşkil etmemiştir. Müridlerinin sayısının artması, o bölgedeki şeyhlerin hased ve kıskançlığına sebeb oldu. Ancak O bir çok iftira, itham ve hakaretlerle karşılaşmasına rağmen, büyük bir sabır ve tevazuu göstererek irşad vazifesine devam etti. Kendisini çekemeyenler Halife Muktefi’ye erkek ve kadın müridlerini aynı zikir meclisinde bulundurduğu iddiası ile şikayet ettiler. Halifenin tayin ettiği görevli memur kanaatlerine Halifeye “ Bu Seyyid ve müridleri sünnet yolunda değillerse yeryüzünde sünnet üzere hareket eden
Kimse kalmamıştır.” Şeklinde beyanda bulunması üzerine Halife, Ahmed Er Rıfai Hz.ne yaptırdığı tahkikatten dolayı özür dileyen bir mektup gönderdi.
Ahmed Er Rıfai Hz.nin bir biatı daha var ki onuda Hocası Aliyyülkari Vasıti Hz.ile yapmıştır. Rivayet edildiğine göre ; Bir gün Aliyyülkari Hz.ne talebesi Ahmed Er Rıfai Hz.ni sordular. O da şöyle anlattı.
“O’nun iç aleminde evliyanın ervahı uçmaktadır...Öyleki kanatları uzun ve kuvvetlidir.Bu halleri ile yücelere doğru uçup vuslat mertebesine hızla yol almaktadır. Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz. Bu asrın ruhudur.
Eğer tarikatte bir imtisal usulü olmasa idi ben ondan tarikat alırdım... Bundan şüphe olmaya.. Zahire bakılırsa ben O’nun şeyhiyim.. Ama manada O benim şeyhimdir. Dedi ve şöyle devam etti. Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz. Allah’a vuslat yolunda öyle bir yol tutmuştur ki nice salikler yorulup kalmıştır. O yolu anlatmada nice sözcülerin dili tutulmuştur. O’nun bu hali, teftiş-i Muhammedi’den geçmiştir...ki nice dava ehli o teftişte kusurlu çıkmışlardır. O nefsini zelil etti; aziz oldu. Nefsini geri itti, ilerledi.. Nefsini köle ederek, ona söz dinleterek ;
Enaniyetini, yani benliğini sildi, nur oldu. Öyle Yüce bir dağ oldu ki darda kalanlar O’na sığınırlar.
Sonra bütün anlatılanlara ilaveten Resulullah S.A.V. Efendimizin yanında, öyle geçerli ve hatırı sayılır bir durumu vardır ki tam tarifi imkansızdır. Hasıl-ı kelam biz isim olarak O’nun şeyhiyiz .Ama aslında O bizim Şeyhimizdir..O sadece bizim değil zamanın şeyhidir.” derdi.
Dört büyük kutup’tan biri olan Ahmed Er Rıfai Hz.ne Gavsiyyet ve kutbiyyet makamı teklif edilmiş, ancak Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylani Hz. lehine affını istemiş, bunun üzerine aynı vazife Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretlerine verilmiştir. O’nun vefatından sonra tekrar kendisine tevcih edilince onaltı sene bu makamda bulunmuştur.
HAYATI VE TARİKININ ÖZÜ :
Ahmed Er Rıfai Hz.nin menkıbe ve eserlerinde görülen tasavvuf ve tarikat anlayışı Kitab ve sünnete tamamen uygundur. Buna göre islam “zahir” ve “batını” ile bir bütündür. Batın zahirin özü, zahir ise batının zarfıdır. Zahir olmasa batında olmazdı. Kalb cesetsiz olmaz, kalbi olmayan ceset ise çürür.Tasavvuf batın ilmidir. Tarikat şeriat demektir. Derviş olmak için toplumdan uzuklaşmak gerekmez. Müridler dünyevi işlerini terk etmeksizin, helal ve harama dikkat ederek ve gafletten uzak kalmak suretiyle Hak yolunda ilerleyebilirler. “Tasavvuf baştan sona edepten ibarettir.”Ve bütün edepler Resulullah S.A.V. Efendimizin sünnetine tabi olarak elde edilebilirler.
O tam bir aşk ehlidir. Bir gün bir şahıs gelir ve Seyyid Abdülkadir Geylani Hz.ne
- Ya Gavsul azam aşk nedir ? diye sorar. Geylani Hazretleride kendisine;
- “Basra’ya gidip selamımla birlikte Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.den sor.” diye buyurdu.
Şahıs Basra’ya gidip Rıfai Hazretlerine Geylani Hazretlerinin selamını bildirerek;
- Aşk nedir? diye sordu. Bunun üzerine Rıfai Hazretleri ayağa kalkarak;
- ENNARU AŞKUN, ENNARU AŞKUN(Aşk ateştir) diyerek dönmeye başladı ve döne dön gözden kayboldu. Bu sırada Geylani Hz.nin ruhaniyeti tecelli edip;
- Kardeşim Rıfai Hz.nin etrafını çizip misk-ü amber dök! Diye buyurdu. Şahıs denileni yapınca Rıfai Hz. yine döne döne göründü ve şahsa ;
- Gördüklerini Gavs’ul azam’a bildirirsin! Dedi. Bunun üzerine şahıs Bağdat’a dönüp gördüklerini Geylani
Hz.ne anlattığında Sultan kendisine;
- Gördün mü Aşk neymiş? Buyurdu.
KERAMETLERİ :
Seyyid Ahmed Er Rıfai Hazretlerinin kerametleri saymakla bitmez. Ancak bir tanesi vardır ki cümle islam alemi halkınca meşhurdur. Hemde şer’i bir tevatür halinde. Bu kerameti Resulullah S.A.V. Efendimizin mübarek elini öpmesidir. Yalnızca bunu aktaralım.
Ahmed Er Rıfai Hz.nin bu şerefe nail olması ilk Hac’cını eda ettiği hicri 555 (Miladi 1160) yılında olmuştur. Rıfai Hazretleri hac görevini ifa ettikten sonra, dedesi Resul’u Azam Efendimizin kabri şerifini ziyarete geldi.
Medine-i Münevvere’ye yaklaşınca, ayaklarından ayakkabılarını çıkardı, yalın ayak yürümeye başladı. Bu hal ile Ravza-i Mutahhare’ye geldi. Resulullah Efendimizin kabri şerifi önünde kıbleye dönüp durdu ve ..
- “Esselamu aleyke Ya Ceddi “ diyerek selam verdi. Kabri Şerif’ten şu nida geldi.
- “Aleykesselam Ya Veledi.” Bunun üzerine Ahmed Er Rıfai Hz. şu beyti okudu.
Bu uzaklık halinde ruhumu elçi yolluyorum.
Bu yeri öpsün diyerek vekil tayin ediyorum.
İşte bu kalıpların devleti, hazır bekliyorum.
Sağ elini uzat, dudaklarım yansın istiyorum.
İşte.. Bundan sonradır ki Resul-u Zişan Efendimizin mübarek eli parlak bir şekilde geldi ve Rıfai Hazretleri
Çokça kalabalık önünde O Mübarek eli öptü. Buna şahit olanların başında Seyyid Abdülkadir Geylani Hz.de vardı. Bu hadiseye şahid olan müridleri o manevi sarhoşlukla biribirilerini yaraladılar. Bunun üzerine Rıfai Hazaretlerinin duası ile iyileştiler. Ve bu keramette hale bu gün dervişlerinin arasında burhan olarak devam etmektedir. Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz.nin bir kerameti de ;
Vaaza veya derse başladığında yakınındakiler konuştuklarını nasıl duyarsa, uzaktakiler de aynı şekilde duyarlardı. Hatta sağırlar bile duyarlar, vaaz bittikten sonra yine sağırlaşırlardı.
SIFATI :
Ahmed Rıfai Hz. Halk arasında iken ne uzun, ne de kısa sayılırdı. Uzunla uzun, kısa ile kısa denecek kadar normaldi. Buğday tenli idi. Cildinin parlak bir rengi vardı. Orta boylu nur yüzlü idi.Saçları siyah idi, göğsünde siyah bir kıl vardı... Sakalı seyrekti. Alnı açık ve genişti. Sürmeli kara gözleri vardı. Ağzının da güzel bir biçimi vardı. Konuştuğu zaman kalpleri yerinden oynatırdı. Akılları baştan alırdı. Sustuğu zaman ortalığı bir heybet sarardı. Çokça tebessüm ederdi. Göze çarpan fazla bir gülüşü yok denecek kadar azdı.
GİYİNİŞİ :
Beyaz gömlek giyerdi. Beyaz koyun yününden mamul çedikleri vardı. Siyah sarık sarardı. Bazı defalar beyaz sardığı da olurdu.
YEMESİ :
Ekmeği pirinç unundan dı. Ona bir şey ilave etmezdi. Olsa olsa bazı ziyafet artığı şeyler olurdu. Ömrü boyunca hiç sıcak yemek yemedi. Hayatı boyunca , günde bir ekmekten fazla da yemedi.
Oruç tuttuğu günler, iftarını bazı misafir artığı şeyler ile açardı. Anlatıldığı gibi artıklardan bir miktar bir yerde biriktirir, haliyle onlar kururdu. Lüzum hissettiği zaman onları alır, su ile ıslatır, orucunu onlardan yiyerek açardı. Revak’ı (Yani tekkesi) her gün dolar taşardı. Bir gün ve gece içinde yirmibinden fazla insan girer ve çıkardı. Ve bunların önüne daima sabah ve akşam sofra açılırdı. İhya edilmesi gerekli bazı gecelerde tekkesinde yüzbinin üstünde insan toplanırdı. Hane halkı ile birlikte, bir veli’nin şanına yakışır şekilde bu misafirler ağırlanır, ihtiyaçlarıgörülürdü.
Dünya mülkü namına hiçbir şeyin sahibi olmadı. Dünyalık namına herhangi bir şeyi de kendisi için alıkoymadı. Şayet bu çeşitten eline herhangi bir şey geçse, onu derhal ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı.
Dayısından kendisine kalan revakın gelirleri, bağ bahçe vs.olarak o kadar çoktu ki.. Ne varkı onların gelirlerini hiç yığmaz, aynı gün oradaki dervişlere ve diğer muhtaçlara dağıtırdı. Kendisi o mallardan tamamen uzak kalırdı. Ne dirhemine el sürerdi, ne dinarına.. Ancak onların yerince sarf edilmesi için bazı vekiller tayin etmişti.
Onlarda Allah için alır ve Allah için harcarlardı.
AHLAKI :
Daima güler yüzlü idi. Tebessümü çoktu. Gülmez gülümserdi .. Sesli gülmesi azdı. Görünürde sakin bir tavra sahipti. Ama bu hali ile, büyük bir heybeti vardı.. Kendisi ile oturan O’nun yüzüne bakamazdı..çekinirdi. Halbuki sert değildi. Şefkatli idi. İyi huylu ve yumuşak tabiatlı idi. Bunun sebebine gelince,
Başta O, ilmi bütün yönler ile özünde toplamıştı. Akıl, ibadet, olgunluk ve bütün çeşitleri ile fazilet onda kemal derecesini bulmuştu. Bütün bu halleri ne ek olarak manevi üstünlüğünü sağlayan Yüce bir soya sahipti.
O’nun sevgisi kalplere yerleşmişti...Muhkem ve müeyyed. Nefsine üstün gelirdi. Ona hakimdi...Sakin bir tavrı vardı. Ama bu sakinlik ona üstün bir yön çiziyordu. O’na bakanlar tam yerini bulan bir vekar görürlerdi. Kalbi temizdi, tabiatı yumuşaktı. Dünya bir yana der gibi özünü tamamen Allah’a döndürmüştü. Bu maddi alemin arzuları, onu kendi yönlerince hareket ettiremezlerdi. Dünyanın geçici şeylerine dalıp, geçim temini yoluna girmez ve onları istismar etmezdi.
Bulunduğu manevi makamın öyle bir yerlisi olmuştu ki, onu yerinden oynatmak mümkün değildi. Bid’at ehli ile olacak çekişmeli işlerin hiç birinde güçlük bilmezdi. Bir güçlük endişesi onlara karşı doğruyu söylemekten onu alıkoyamazdı.
Hak ehli için yumuşak olurdu. Bir rahmet bulutu gibi idi, ne yandabulunsa o yana yararlı olurdu. İşi başka sözü başka olanlardan değildi. Konuşmaları, durmaları, ve hareketleri, hatta alıp verdiği her nefes Allah içindi. Dünya sultanları ona heybet veremezdi. Çaresiz ve fakirlerden üstün durduğu, onlara büyüklendiği olmazdı. Zavallı kimselerle birlikte otururken, kendisini onlardan ayırt etmek mümkün olmazdı.
Kendi hizmetini kendisi görürdü. Revakta yemek zamanı, dervişler arasında dolanır dururdu. Onların rahat ve eksiksiz yemek yemelerini sağlardı. Özellikle dervişler, tarikat kardeşlerine hizmet etmek için teşvik eder ve şöyle derdi. “Kardeşlerinize hizmet, Allah’ın rızasına götürür. Sakının; Allah’ın rızası dışındaki bir şeye doğru işlerinizi yöneltmeyesiniz.” Dünya büyüklerinin önünde ayağa kalkmazdı. Yanına gelenlere karşı daima güleryüzlü idi.
VEFATI :
Seyyid Ahmed Er Rıfai Hz. Hicri 578.(Miladi 1182) yılının Cemaziyel evvel ayının 22.ci bir Perşembe günü ikindi zamanı Rahmet-i Rahman’a kavuştu.Vefatına sebeb olan bir iç hastalığı idi. İş bu hastalığa tutulması,
Cenab’ı Hak’ka;
- Bu ümmete inmesi muhtemel bela için kendisini tavan yapması.. şeklindeki bir duasının ertesinde oldu.
Son cümleleri şöyle oldu.
- “Allah’tan başka İlah yoktur, yorulan rahata erer.. Bir kimse hayır işlerse, o ameli kendisine takdim olunacaktır.
- Bir kimse şer işlerse yine o ameli kendisine takdim olunur.. önüne çıkar.”
SOY VE NESEBİ :
İlk eşi Hatice bin Ebubekir el Vasıtı En Neccariden Fatıma ve Zeynep adlarında iki kızı oldu. Onun vefatından sonra evlendiği Rabia’dan Salih adlı bir oğlu olmuş, ancak Salih evlenmeden vefat ettiği için nesli kızları ile devam etmiştir. Günümüze kadar devam eden Rıfai aileler Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Mısır ve Lübnan gibi ülkelerde bulunmaktadır.
HİKMETLİ SÖZLERİ :
* Dünyaya rağbet etmemek(Zühd) allah’ın razı olduğu hallerin ve Yüce makamların başlangıcıdır.Allah’a tevekkül eden ve rıza makamına ulaşanların ilk adımıdır. İlk mertebe olan zühd konusunda temeli sağlam atmayanlar, bundan sonraki manevi ilerlemelerinde başarılı olamazlar.
* Hurma ağacına bakınız. Başı dik olduğu için Allah ona meyvelerinin yükünü nasıl taşıtıyor. Kabak, kavun,
karpuz gibi bitkiler ise yüzünü ve dallarını yere koyduğu için Allah onların meyvelerini yere taşıtıyor.
* Sadaka bedeni ibadetlerden ve nafile namazlardan daha üstündür.
* Bizim yolumuz üç şey üzerine kurulmuştur. İSTEMEYİZ, REDDETMEYİZ, BİRİKTİRMEYİZ.
* Zenginlere ve dünyaya düşkün olanlara karşı küçülme, Onlara ayağa kalkma. Kapılarına seni davet etseler bile yanaşma. Çünkü dünya düşkünleri, eğer onlara cömert davranırsan seni hafife alırlar, yine onlara icabet edersen senden hoşlanmazlar. Öyleki bütün durumlarda seni ayıplarlar. Onlar senin kendilerini sevdiğini görmezler aksine, onların dünyasına ve onların gücüne ihtiyacın olduğunu sanırlar. O nedenle onlarla konuşmanda ve hizmetlerinde kendini şerefli tut. Nitekim Resulullah Efendimiz S.A.V. onlara yaklaşmayı ve onlara alçak gönüllü olmayı yasaklamıştır. Bu konuda şöyle buyurmuştur. “Allah zengine, zenginliğinden
dolayı ikram edeni, fakiri fakirliğinden dolayı hafife alanı lanetlemiştir. Kim bunu yapar, O göklerde Allah’ın ve Peygamberin düşmanı olarak adlandırılır. Onun hiçbir duası kabul edilmez, hiçbir ihtiyacı karşılanmaz.. Yine zengin birine zenginliği sebebiyle alçak gönüllülük gösteren kimseyi, Allah Cehennemde ateşe yüzüstü atar. Eğer zengine hizmet edersen o, kibrini ve zulmünü arttırır. Sen de Allah’ın gözünden düşersin. Eğer fakire hizmetedersen ve onun kalbini iyileştirirsen, dileğini yerine getirirsen, Yüce Allah katında yükselirsin.
* Seni ilgilendirmeyen şeyle meşgul olma. Gaflet yolundan nefsini geri tut ve büyüklük taslayacağın yerlerden
uzak kal!. Katiyyen hased etme! Çünkü hased hataların kaynağıdır. Yalan, büyüklenmek ve hased kulun Rab kapısından atılma sebebidir.
* Sen zannediyorsun ki bu tarikat, baba mirasıdır. Ced’den atadan kalır ve Bekr Amr namına yazılarak secereye kaydolur, böylece hırkanın yakasına yafta olarak geçer veya taca takılır. Yoksa sen sufiliği bir kalın hırka, bir külah, bir değnek, bir tesbih, bir sarık ve sadece kıyafetten ibaret mi sanıyorsun! Allah’a and olsun böyle değildir. Çünkü Allah bunlara nazar etmez! O kalbe nazar eder, O’nun nazargahı kalbdir. Esrarını ilka için
Hak Teala gönle nazar buyurur. Tekarrubu İlahinin makarrı da orasıdır. Sen bütün bunlarndan gafilsin. Çünkü sen tac ile, hırka ile, tespih ile, asa ile, kilimle uğraşıyorsun! Kalbin onlarla meşgul ve perdeli! Marifet nurundan
Hali olan akıl nedir? Akıl cevherinden mahrum olan kuru kafa nedir? Bu ne iştir ki, sufilerin salih amellerini yapmadan kisvelerine bürünerek sufi olmaya çalışıyorsun!
* Ben size; Esbaba sarılmayın, ticaret ve san’attan vazgeçin demiyorum. Fakat her zaman gaflet ve haramdan uzak durun derim. Yine ben size çoluk çocuğunuzu ihmal edin, ve güzel elbiseler giymeyin demiyorum. Fakat çoluk ve çocuğunuzla olan meşguliyetiniz size Allah’ı unutturmasın. Allah’ın fakir kullarına karşı elbiseniz ile
böbürlenmekten de sakının. Elbiselerin güzelliklerini açığa vurarak fakirlerin gönlünü incitmeyin derim. Ben sizin kendinizi beğenip böbürlenerek gaflete düşmenizden korkarım.
* Allah’ın kullarından ve velilerinden istimdad ettiğniz zaman, göreceğiniz yardımı onlardan değil Allah’tan biliniz. Çünkü bu itikad şirktir. Fakat Allah’ın veli kullarına olan muhabbetine istinaden dilek ve ihtiyaçlarınızı bu vesile ile Allah’tan isteyebilirsiniz. Nice tozlu topraklı ve kapılardan kovulan kimseler vardır ki ! edeceği andı Hak Teala icra eder.(Hadisi Şerif) Yani böyle birisi bir konuda yemin ederse; Hak Teala onu yemininde yalancı etmez, istediğini yapar. Allah Teala bunlara kainatta tasarruf bahşetmiş ve onlara dualarının bereketi ile bazı şeyleri değiştirme ihsanında bulunarak, onları “Ol deyince oluverir” ayetinin sırrına mazhar kılmıştır.
* Kalb temiz olursa, dilden iyi söz sadır olur. Zira kalbin mahsulü dilin sermayesidir.
* Kişinin nefsine olan edebi, ona muhalefet etmektir.(Zira o hep size kötülüğü emreder.)
* Dünya öyle bir topraktır ki kucağındakini kendi besler, yine kendi yer. İbret nazarı ile bakılınca görülürki
yerde halı gibi serili toprak, bizden önce gelip gidenlerin uzuvları olduğu görülür. Bizim bastığımız toprak değil
geçmişlerin yüzleri, yanakları, ve sair azalarıdır. İşte dünyanın mahiyeti budur. Bunu bilip durumu ona göre hazırlamak gerekir.
* Hikmetlerin başı Allah korkusudur.
* Kalbini zahidlerin meclisine yaklaştır. Belki o bu yaklaşmasıyla gafletten uzaklaşır.
* Nefsini ıslah edebilen, çalışırsa başka şeyleri de ıslah etmeye muvaffak olur.
* Kendinden daha ziyade ilmi olan bir kimseyi görüpte kibir ve gururundan dolayı ondan istifade etmeye çalışmayan kişi en büyük cahildir.
* İzzet mezellet ile, şeref kanaat ile, ilim ise tevazu ile olur.
* İrfan ehlinin dünya ve ahiret ticareti güzel ahlaktır.
* Az bir edebe sahip olmak edebe mukarrin olmayan ilim ve amelden efdaldir. Kendi nefsini iyi idare edebilen
akıllı; nefsini idare etmekten aciz ve halka güzel muameleden gafil olan cahildir.
* Mücazatın acısı, kabahatin lezzetini unutturur.
ESERLERİ :
Seyyid Ahmed Er Rıfai zamanın allamesi olmuş ve bütüm ilimleri özünde toplamıştır. Hem akıl yolu ile elde edileni ve hemde nakil yolu ile elde edileni. Bundan sonradırki bazı eserler yazmaya başladı. Ne yazık ki Moğol istilası ve diğer istilalar sonrası bu eserlerin çoğu zamanımıza ulaşamamıştır. Onlardan çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Tarihi kaynaklara dayanarak; yazılan o eserleri şöyle sıralayabiliriz.
1. Şerh’ut Tenbih:
Bu eser altı cilttir. Şafii fıkhı üzeredir. Ebu İshak Şirazi’nin eseridir. Seyyid Ahmed Er Rıfai bu kitabı altı cilt olarak şerh etmiştir.
2. El Burhan’ul Müeyyed:
Bu eser Rıfai tarikatının temel kaidelerini anlatır ve bir kısım teferruat üzerinde durur. Sohbetlerinden derlenmiştir.
3. El Hikem’ül Rıfaiye :
Rıfai Hz.nin kendisinin telif ettiği küçük bir risaledir. Son olarak “HAK YOLCUSUNUN DÜSTURLARI”
(Trc. Yaman Arıkan) adı altında iki eseri ile birlikte yayınlanmıştır. (En nizamü’l has li ehli’l ihtisas ve Erbau’une Hadisen )
4. Haletü Ehli’ Hakikati Maaallah :
Bu eser kırk hadistir. İlim ve tarikat şeyhlerinin rivayetine dayanarak bu hadis’i şerifleri hazırlamıştır.
5. El Nizam’ül Has Li ehli’l İhtisas:
6. El Ahazab’ül Rıfaiyye:
Bu eserde Rıfai hizibleri derlenmiştir ve 663 hizibtir.
7. Sırat’ül Müstakim:
Bu eser besmele şerhidir. Kayıptır.
8. Rivayet: Bu eser elde edilememiştir. Kayıptır.
9. Tefsir’ü Suret’il Kadr: Bu eserde hiç bulunamamıştır.
10. Et Tarik’u İlallah: Bu eserde kayıptır.
11. El Mecalis’ü Ahmediye: Bu eserde kayıptır.
12. El Akaid’ül Rıfaiye: Bu eser el yazması olarak mevcuddur. Bazı çeviri eserlerinde bu eserin çevirilerinin yapıldığı ve Erkam yayınlarınca basılacağı yazılmaktadır.
13. El Mecalisü’s Seniye : Mustafa Reşid Er Rıfai tarafından derlenmiş olup, tasavvufi sohbet ve mev’izalardan ibaret olan yedi meclis ihtiva eder. Eser Kudsizade Kadri tarafından Mecalis-i Hazreti İmam Rıfai adıyla tercüme edilmiştir.(İstanbul-1313)
seyyid ahmed er-rufai k.s.
- dilaverkizak
- Mesajlar: 107
- Kayıt: 25 Haz 2009 17:26
seyyid ahmed er-rufai k.s.
ديلاور قيزاكUbeydi Asi Rufai Dervişi Arif oğlu Dilaver Cosoviç "KIZAK"
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
- dilaverkizak
- Mesajlar: 107
- Kayıt: 25 Haz 2009 17:26
Re: seyyid ahmed er-rufai k.s.
seyyid ahmed er-rufai k.s.
- Dosya ekleri
-
- Er-Rufai.jpg
- (32.88 KiB) 861 kere indirildi
ديلاور قيزاكUbeydi Asi Rufai Dervişi Arif oğlu Dilaver Cosoviç "KIZAK"
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
Re: seyyid ahmed er-rufai k.s.
Allah razı olsun. çok güzel bir paylaşım.