İyilik, dinin ve aklın iyi ve güzel gördüğü, güzel dediği şeylerdir. Kötülük ise tam aksine dinin ve aklın çirkin gördüğü, kötü diye nitelediği zararlı şeylerdir.
Allâh’ın rızâsına uygun olarak yapılan her bir amel güzeldir. İnsana hem dünyada hem de âhirette fayda verir. İnsanın hem bedenine hem de rûhuna yarar. Rabbimizin râzı olmadığı işler ise birer kötülüktür.
Sevgili Peygamberimiz iyilikle kötülüğü şöyle tarif etmektedir:
“İyilik, güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu hâlde insanların bilmesini istemediğin şeydir” (Müslim, Birr 14-15).
Bu hadîs-i şerif, günah kiriyle kararmamış ve bozulmamış vicdanların iyi ile kötüyü ayırmada mühim bir mizan olduğunu gösterir. Eğer bir insan, bir şey yapmak istediğinde gönlünde bir daralma, rahatsızlık ve sıkıntı hissediyorsa; içini bir şüphe ve tedirginlik kemirip duruyorsa, o işten hemen vazgeçmelidir. Çünkü sağlam bir vicdan, insana doğru olanı göstermektedir.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanın kullukta yükselebileceği en yüksek dereceyi, «ihsan» kelimesiyle ifade buyurmuştur. Bu kelime, iyi ve güzel mânâlı bir kökten gelmektedir. Tarifi ise: “Allâh’ı görüyormuşçasına kulluk yapmaktır.” (Müslim, İman, 1, 5). Demek ki kulun, kendisini Allâh’ın gördüğünü bilerek ve O’na yakînen inanarak yapabileceği şeyler güzeldir. Çünkü insan bu hâlde, ancak Allâh’ın râzı olacağı ve güzel göreceği şeyleri yapabilir. Aksi düşünülemez. İnsan bir taraftan «Allah» derken diğer taraftan günah işleyemez; bile bile yanlış yapamaz. Bu sebeple kişinin bulunduğu mânevî makamla yaptığı işler arasında bir uygunluk vardır.
İYİLİKLER VE KÖTÜLÜKLER NELERDİR?
Kur’ân’ın âyetleri baştan sona kadar hep iyilikleri sayar. Bir taraftan da kötülükleri. Peygamberimiz’in hadisleri de öyledir. Bir taraftan iyilikleri öğretirken diğer taraftan da nelerin kötü ve çirkin olduğunu haber verir. Buna göre:
Îman en büyük iyiliktir; inkâr ve şirk ise en büyük zulümdür, kötülüktür.
Allâh’a hamd, senâ ve şükür iyidir. Allâh’ı tanımamak, O’nu lâyık olduğu şekilde övmemek ve nankörlük etmek kötüdür.
Kulluk iyidir; kulluğu terk etmek kötüdür.
Hidayette olmak ve sırât-ı müstakîm üzere yürümek iyidir; Hak yoldan sapmak ve ilâhî kızgınlığa uğramak kötüdür.
Muttakî olmak, muttakîlerin vasıflarını taşımak iyidir. Kâfir veya münâfık olmak ve onların yolunu izlemek kötüdür.
Allâh’a verdiğimiz sözü tutmak iyi; fakat sözden caymak kötüdür.
İnsanlara iyiliği emretmek, onları kötülükten sakındırmak, bu arada kendimizi de unutmamak iyidir; fakat aksini yapmak kötüdür.
Hiç kimsenin hiç kimseye en küçük bir fayda sağlayamayacağı mahşer günü için hazırlanmak iyidir; fakat bundan gafil olmak ne kadar kötüdür.
Allâh’a kulluk etmek, ana-babaya iyilik etmek, onlara dua etmek, ihtiyaçlarını karşılamak, yakın akrabayı ve çaresiz kimseleri koruyup kollamak iyidir. Fakat ana-babaya isyan etmek, çocukları öldürmek, zina etmek, haksız yere cana kıymak, yetim malı yemek, bilmediğimiz şeylerin ardına düşmek ve kibirlenmek ne kadar kötüdür.
Namazda huşû sahibi olmak, boş sözlerden yüz çevirmek, zekât için çalışmak, iffetli olmak, emanete riayet etmek iyidir. Bunların aksi istikamette hareket etmek ise kötüdür.
Eğer Kur’ân ve sünnet çerçevesinde nelerin iyi, nelerin kötü olduğunu sayacak olsak kalemler tükenir, mürekkepler kurur. Bu sebeple insan, iyi veya kötü yolu tutuşuna göre artı sonsuz ile eksi sonsuz arasında gidip gelen bir hususiyet taşımaktadır.
O hâlde birinci vazifemiz neyin iyi neyin kötü olduğunu öğrenmektir. İkinci olarak iyilikle kötülüğün bir olmadığını bilmektir. Üçüncü vazifemiz kötülükleri bütünüyle terk etmek ve gücümüz yettiği kadar iyilik yapmaktır. Hattâ iyilikler yaparak kötülüklerin ve kötülerin kökünü kurutmaktır. Âyet-i kerimelerde buyurulur:
“İyilikle kötülük bir olmaz. O hâlde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş! Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.” (Fussılet 41/34-35).
“(O akıl sahipleri), Rablerinin rızâsını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir…” (Ra‘d 13/22)
Peygamberlerin hayatlarında bu âyet-i kerîmelerde bahsedilen ahlâkî güzelliğin pek güzel örnekleri vardır. Þahıslarına yapılan nice büyük kötülükleri affederek, müsamaha göstererek ve mukabilinde iyilikler yaparak savmışlardır. Böylece o kötülük sahiplerinin iyi insanlar hâline dönüşmelerine vesile olmuşlardır. Yusuf -aleyhisselâm-’ın dillere destan olan kötülüğe iyilikle mukabelesi neticesinde, kendisini gözlerini kırpmadan kuyuya atan kardeşlerinin neticede mahcubiyetten ne hâle geldiklerini ve Yusuf’a nasıl bende olduklarını Kur’ân haber vermektedir (bkz.Yûsuf 12/89-92).
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, kendisine ve ashâbına yıllarca zulmeden, hicrete zorlayan ve muhtelif savaşlarla can ve mallarına tasallut eden Mekkelileri, Mekke’nin fethi günü affedip onların bu kadar kötülüklerine: “Bugün hepiniz serbestsiniz.” şeklinde iyilikle mukabelesi, korku ve endişe içinde bekleyen Mekkelileri sevince garketmiş ve İslâm’ın hızla yayılmasına vesile olmuştur.
Mutlak güzel ve iyi Allah’tır. Allah iyilik yapanları sever. Yaptığı işi en güzel şekilde yapanları sever. Kötülüğü ve kötüleri sevmez. Peygamberler iyiliğin mimarı ve O’nun zirvedeki temsilcileridir. Yeryüzün-
de hangi iyilik varsa altında bir peygamber imzası bulunmaktadır. Kötülüğün mimarı ise şeytandır ve şeytanlaşmış insanlardır.
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bizleri kötülüğü terk etmeye ve iyilik yapmaya teşvik maksadıyla şöyle buyurur:
“…Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb-ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Þayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hattâ kat kat fazlasıyla yazar.
Kim, bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb-ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Þayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar.” (Buhârî, Rikâk, 31; Müslim, Îmân, 207, 259)
Görüldüğü üzere iyilikle kötülük bir olmadığı gibi, bunları düşünmek, tasarlamak ve plânlamak da bir değildir. İyilikler insanı cennete ve Rabbine götüren basamaklardır. Kötülükler ise insanı alçaltan ve cehennemin çukuruna doğru indiren basamaklardır.
Hangisine tırmanacağınıza siz karar verin
İyilikle Kötülük Bir Olur mu?
- ilahisevda
- Mesajlar: 51
- Kayıt: 16 Oca 2011 23:42
Re: İyilikle Kötülük Bir Olur mu?
İyilikler insanı cennete ve Rabbine götüren basamaklardır. Kötülükler ise insanı alçaltan ve cehennemin çukuruna doğru indiren basamaklardır.
YOLLARIMIZ IYILIK ÜZERİNE OLUR INSAALLAH
RAHMAN RAZI OLSUN
YOLLARIMIZ IYILIK ÜZERİNE OLUR INSAALLAH
RAHMAN RAZI OLSUN
Bizim yolumuz üç şey üzerine kurulmuştur. İSTEMEYİZ, REDDETMEYİZ, BİRİKTİRMEYİZ