1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

doğum ve yeni doğan çocuklar

Gönderilme zamanı: 25 Haz 2009 17:49
gönderen dilaverkizak
Doğum yapacak mümin ve Müslümanlara gereken islami bilgiler.....


Maddî tedbirden sonra alınacak manevî tedbiri, yâni okunacak duayı, Efendimiz şöyle tavsiye buyurmuştur:

l- Doğum yapacak hanımın sıhhat ve kolaylıkla doğumunu yapması niyetiyle, Önce Âyete’l-Kürsî okunur, sonra (Felâk ve Nâs) sûreleri okunur. Bunlardan sonra da şu âyet okunur:

İnne Rebbekümülahüllezi haleka’s-semâvâti ve’l-arda fî sitteti eyyâmin, sümme’stevâ ale’l-arşi, yuğşi’l-leyle’n-nehâra yetlübühû hasîsen. Ve’ş-şemse ve’l-kamere ve’n-nücûme müsahharâtin bi-emrih, elâ lehü’l-halku ve’l-emru. Tebârekellahü Rabbü’l-âlemîn.”

Resul-i Ekrem Efendimiz kızı Fâtıma validemizin doğumunda bu duayı okutmuş, netice sevindirici şekilde huzurlu ve sıhhatli bir doğum olarak tecelli etmiştir, Mübarek nesil Hazret-i Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz böyle dualarla dünyaya gelmişlerdir.

Sıhhatli bir doğum haberini alınca Allah’a şükretmek, konu komşuda bulunan yoksullara yardım etmek, münasip olan bîr cömertliktir.

2- ÇOCUĞUN KULAĞINA EZAN ve KAMET OKUMAK GEREKİR Mİ?

Hz. Ebu Rafi anlatıyor: Hz. Hasan dünyaya geldi zaman Hz. Peygamber(a.s.m)’in onun kulağına ezan okuduğunu gördüm” (Ebu Davud, Edep, 107; Tirmizî, Edahî,16; Ahmet b. Hanbel, VI/9,291).

Hz. Peygamber(a.s.m)’in doğan çocuğun sağ kulağına ezanı, sol kulağına da kametin okunmasını tavsiye ettiğine dair rivayetler de vardır. (bk. Gazalî, İhya, II/55; Zeynu’l-Irakî, Tahricu Ahadisi’l-İhya, İhya ile birlikte).

Çocuk dünyaya geldikten sonra ilk fırsatta dinî bilgisi olan kimse çağrılır, çocuk kucağına verilir. Sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okunur. Sonra da şöyle dua etmesi sağlanır;

– Allah’ım, bu yavruyu İslâm fidanlığında biten güzel bir fidan olarak büyüt, islâmî hayatta ebedî ve sabit kıl.

Bu sıralarda çocuğuna bakan ana-baba, İbrahim Aleyhisselâm’ın oğulları İsmail ve İshak’a bakarken okuduğu şu duayı okurlar:

Elhamdülillahillezî vehebe lî ale’l-kiberi İsmâile ve ishak. İnne Rabbî lesemîu’d-duâ.
“Bana bu evladı ihsan eden Allah’a hamd eder, minnet ve şükranlarımı takdim ederim...”

3- DOĞUM KURBANI KESİLİR Mİ? ÇOCUĞUN SÜNNET YAŞI KAÇTIR?

İslamiyet gelmezden önceki cehalet devri insanlarına çocukları dünyaya geldiği haber verilince üzülür, karamsarlığa düşerlerdi. Oğlan çocuğu haberi verilince ise, sevinip kurban keserlerdi. Kestikleri kurbanın kanını da yavrunun yüzüne, başına sürerler, bu adeti devam ettirirlerdi.

İslâmiyet gelince, Resûl-i Ekrem Hazretleri, bu adetlere çekidüzen verdi. Kötülerini kaldırdı, iyilerini de islah ederek devam ettirdi.

Nitekim, cahiliyye devri insanlarının yalnız oğlan çocukları için kestikleri kurbanı, kız çocuklarına da teşmil eden Peygamberimiz, onların çocuğun başına kan sürmeleri yerine, misk ve za’feran gibi güzel kokular sürmelerini tavsiye buyurdu.

Bu sebeble Müslümanlar, çocukları dünyaya geldiğinde Allah’a hamd ve şükür maksadıyla isterlerse kurban keserler; çoluk-çocuk, eş-dostla güzel sohbetler yapar, tatlı ziyafetler hazırlarlar. Bu çocuk, ister oğlan, isterse kız olsun, durum değişmez. Sâdece oğlan için sevinç alâmeti gösterip, kız için üzüntü ve memnuniyetsizlik izhar etmek, islamî bir anlayış olmaz. Olsa olsa, cahiliyye devri insanlarına lâyık bir zihniyet olur.

Kaldı ki, evlâdın hangisinin daha hayırlı ve sadık olacağı da belli olmaz. Bazen oğlan faydalı olacak sanılır, ama o tam tersine yaramaz çıkar; ihtiyarlıkta ana-baba kıza sığınır, ondan fayda görür.

Fıkıh kitaplarında (Akîka, Nesîke) adıyla geçen bu çocuk kurbanını kesme günü, muayyen değildir. Bazen çocuğun doğuşunun yedinci günü kesilir, bazen yedi yaşına kadar müddeti uzatılır.

Akîka kurbanının sünnet olduğunu söyleyen diğer mezheblere mukabil, Hanefide mubahtır. Malî durumu yerinde olan keser, olmayan da kesmez. Ne kesen ve ne de kesmeyen bir suâle maruz kalmaz, bir manevi kaybı olmaz.

Bu kurbanın kemiklerinin kırılmayacağını söyleyenlere mukabil, kırılmasını tavsiye edenler de vardır.
Çocuk mütevazi olsun, diye kemiklerinin kırılması tefeülen tercih edilebilir. Her ikisi de caizdir, niyete bağlıdır.

Kurban kestikten sonra, etinden eş-dost, akraba, bilhassa fakirler istifade etmeli, belli bir sevince sebep olmalıdır.

Ayrıca çocuğun islâmî ve sıhhatli bir hayat üzere olması niyetiyle, civarda bulunan muhtaçlara hususî yardım yapılır. Sadaka verilir. Bu sadakanın miktarını, sadakayı verenin malî durumu tayin eder. Herhalde verilen miktar, bir kimsenin işine yaramalı, bir ihtiyacını karşılamak, yahut onunla bir eşya alınabilmelidir.
Peygamber Efendimiz böyle yapmıştır.

Bu sadakanın sevabı hürmetine, çocuğun islamî bir anlayış içinde ömür sürmesi niyaz edilir, kaza ve belalardan mahfuz kalması dileğinde bulunulur.

Doğumla başlayan bir mükellefiyet daha vardır, O da oğlan çocuğunun sünnet ettirilmesidir.

Sünnetin belli yaşı yoktur. Muhite, çocuğun sıhhatine, beden yapısına göre değişebilir. Herhalde yedi yaşını geçmemeli, bulûğ çağına kadar yaklaşmamalıdır. Çünkü, bundan sonra mahremiyet devresi başlar. Haramlık söz konusu olur.

4- ÇOCUKLARIMIZA İSİM KOYARKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Yeni doğan çocuğa kısa bir süre içinde güzel bir isim koymak anne ve babaların en önemli görevlerindendir. Çocuğa konulan isim hem bu dünyada hem de ahirette geçerlidir. Rasulullah (sav) sadece çocukların değil, büyük insanların ismiyle dahi ilgilenmiştir. Kötü bulduğu bazı isimleri değiştirme yoluna gitmiştir. Yine konulması gereken güzel isimler hakkında bilgiler vermiş, zaman zaman bizzat kendileri çocuklara isimler vermiştir.

Rasulullah (sav) güzel isim koymanın önemini şöyle açıklıyor: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” (1)

Bu çağırma işlemini Allah'ın görevlendirdiği bir melek Allahın izniyle yapacaktır. Hiç kimse kıyamet günü Allah (c.c.)’ın hoşlanmayacağı isimle O’nun karşısına çıkmak istemez. Öyleyse kötü olan isimlerin çocuklara verilmemesi gerekir.
Rasulullah (sav)’ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Mürre (acı)” diyince ona “Otur” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Harb” diyince, ona da: “Otur” dedi. Rasulullah (sav): Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da “Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona “Sen sağ” dedi.(2)

Allahü Azimüsşan’ın has isimleri kullara isim olarak verilmez. Ancak sıfatları isim olarak verilebilir. Mesela; Kerim, Halim, Kadir, gibi kelimeleri insanlara isim olarak vermek caizdir. Ancak bu isimlerin başına bir (Abd) kelimesi ilave ederek söylemek ise pek güzel bir dikkattir. Zira (Abd) kelimesini ilave ederek söylediğiniz takdirde Kerim’i Abdülkerim olarak söylersiniz. Bu takdirde Kerim’in kulu demiş olacağınızdan mana pek güzel bir şekil alır.

Nitekim Aziz isminin başına da bir (Abd) kelimesi ilave ederek söylediğinizde azizin kulu manasına Abdülaziz demiş olursunuz. Mecburi olmasa da güzel bir hassasiyet olur.

Rasulullah(sav)’ın açıklamalarına göre en güzel isim olarak adlandırılanlardan bazıları şunlardır: Erkek ismi olarak, Abdullah, Abdurrahman, Muhammed, Peygamberlerin isimleri, Hasan, Hüseyin ve diğer İslam büyüklerinin isimleri tavsiye edilen isimlerdir. Kız isimleri olarak da, Aişe (Ayşe), Fatıma, Zeyneb, Hatice, Cemile, Zehra… gibi isimler güzeldir.

Mahşerde her çocuk, konan ismiyle çağrılacaktır. Şayet çocuğun ismi kötü manaya gelen gayrimüslim ismi ise, mahşer halkı önünde isminden dolayı utanan çocuk,


Sünnet zamanında icra edilen merasimlerde, evlâdı kendilerine ihsan eden Allah’a isyan manasına gelen bir taşkınlık ve şaşkınlıkta bulunulmamalı; bir takım günahlar işlenip, haramlara düşülmemelidir.

Şayet, gerek çocuğun doğumunda, gerekse sünneti sırasında, bir takım günahlar işlenir, haramlar irtikab edilir, içki içmek, kumar oynamak, kadın-erkek karışık eğlencelere dalmak gibi isyanlara sapıtırsa, en azından nankörlük edilmiş, nimete karşı küfranda bulunulmuş olunur.

Bunun bir mânâsı, kendilerine çocuk ihsan edip, o güne erişmeyi nasip eden Allah’a karşı nankörlükte bulunmak, “sen bize böyle evlâd ihsan edip lütufta bulundun, biz de sana isyan edip nankörlükte bulunuyoruz” demektir.

Mü’minler, böyle bir hataya düşmemeli, sünnet merasimlerinde mevlid okutmayı, eşe-dosta yemekler yedirip, muhtaçları giydirmeyi esas almalı; içki içmek, kumar oynamak gibi nankörlük mânâsına gelen kötülüklere sebebiyet vermemeli, şükür gününde şükürsüzlüğe sapmamalıdır.