ölüm ve ölüm halleri "mızraklı ilmihalden"
Gönderilme zamanı: 04 Ağu 2010 14:18
Ve dahi ölüm hali beyan olunur:
Ey biçareler, siz ölümden kaçarsınız, "filan öldü, ben dahi yanında olacak bana dahi yapışır" ve "taun filan mahalleye geldi" deyü ahar (başka) yere kaçarsınız. Bu itikat da haramdır, sakının imanınızı noksan edersiniz.
Ey biçareler, ne kaçarsınız, ölüm size va'd olunmuştur, ileri geri gitmez. Hallâk-ı âlem, size eceliniz geldikte göz açıp yumunca kadar vade vermez, mukadderden ne ziyade ve ne de eksik olur. Hak Taâlâ emrini her ne yerde hüküm ettiyse ol kişi malını ve evladını ve iyalini cümle bırakıp ol diyara gider, toprağına varmayınca canın(ı) almağa emr olunmaz. Her kimseye ölüm vadesi geldikte ölür. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Ecelleri gelince ne bir saat gecikebilir ne de öne alabilirler" (A'raf 7/34)
Ve dahi ölüme artık ve eksik vakit olmaz. Şu vakit takdir olmuştur ki doğmazdan evvel -yetmiş bin yedi yüz yetmiş yıl evvel- ve kişi ne yerde ölür ve tevbe ile mi ve tevbesiz mi ve nasıl marazdan ve iman ile mi yoksa imansız mı gider, cümlesi Levh'a yazılmıştır. Nitekim bu âyet-i kerimede buna işaret vardır: "Kıyamet saatini bilmek Allah'ın kaün-dadır. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah bilendir, haberdardır" (Lokman 31/33).
Hallâk-ı âlem ölümü yarattı sonra diriliği yarattı, ondan (sonra) rızkımızı yarattı ve Levh'a yazdı, -Dibace şerhinde mesturdur-. İmdi Hak Taâlâ sizin günde kaç nefes alıp verdiğinizi bilicidir ve Levh'a yazmıştır. Üç yüz altmış melek gözetirler, tamam vakti gelince Melekü'l-mevt'e (Ölüm meleği: Arzail'e) haber verirler. Eğer hayatında Kur'an ile sabit olan sözleri inanıp tutmuş isen saadetle gidersin. Cümle şeyi Allah'tan bil. Ve ardınca feryat etmeye(ler). Bunlar gibi şeyler imansız gitmene sebeptir, -neûzü billâh (Allah'a sığınırız)-. Günah ve hata vaki olursa tevbe-i nasûh (samimi tevbe) eyleyin.
Pes Hak sübhanehu ve taâlâ Azrail aleyhi's-selâma buyurur: "Dostlarımın canını asan al, düşmanlarımın canını güç al. el-iyaze billâh (Allah korusun) eğer âsi olursa". Ve yevm-i kıyametin (kıyamet gününün) bir gününün miktarı bin yılca ola (ve)ya âyet hükmünce elli bin yılca ola. Bu babta tefsir çoktur: "Gökten yere kadar olan işleri Allah düzenler, sonra işler -sizin sayımınıza göre bin yıl kadar tutan- bir gün içinde O'na yükselir" (Secde 32/5). Ondan ol feriştehler (melekler) âsinin canın(ı) şol azap ile alırlar ki dil ile vasfa gelmez. -Bizi yoktan var eden Allah'a sığındık-. Nitekim bazı meyyit (ölü) döşeğinde yay gibi o yana bu yana döner. Nitekim Allah Taâlâ buyurur: "Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, canları kolaylıkla alanlara and olsun, yüzüp yüzüp gidenlere and olsun" (Nâziat 97/1-3).
Pes ol feriştehler azaplar edip biribirine söyleşirler. Cebrail aleyhi's-selâm ol meleklere der ki: Merhamet etme(yi)n. Münafıkların canı burnu ucuna gele yine koyuvereler. Her azasını öyle sıkalar ki gözlerinin nuru döküle. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Havada olan burnunu yakında yere sürteceğiz" (Kalem 68/16). Feriştehler derler ki: Sen cennetlik değilsin, Hallâk-ı cihan sana azap etti, sana inayet yoktur, sen diri iken işlediğini unuttun mu? Ey yaramaz kişi, sana hazırlandı şol azap kim münafıklar ve kâfirler azabıdır. Zira sende namaz yok, zekât yok, sadaka yok, fakirlere merhamet yok idi, kendini haramdan sakınmaz idin, cümle işin fesat idi, gıybet eder idin, yine Allah kerimdir der idin, işte azap dahi kerimdir. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Dikkat edin, can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman 'çare bulan yok mu?' denir. Artık ayrılık vaktinin geldiğini sanır" (Kıyamet 75/26-28).
Pes Hak sübhanehu ve taâlâ hazretlerinden hitap gele ki: "Şol münafıklar bir gün ölümlerin(i) anmadılar, mütekebbir olurlar idi, farzı, sünneti, vacibi tutucu değiller idi. Şimdi benim azabım(ı) görsünler" diye. Yine zebaniler tırnakları dibinden yapışıp canını göğsünün damarlarından çıkaralar, hulkûma getirip yine koyuvereler.
Pes hitap gele ki: Âlimler size bildirmedi mi, Kitabımızı okumadınız mı, gafil olma(yı)n, şeytana uyma(yı)n demedi mi, her şeyi Allah'tan bilin demedi mi? Dünya cifesine haris olma(yı)n, Allah'ın verdiğine kanaat edin, fakir kullarına merhamet edin, miskinleri taamlandırın. Allah şol padişahtır ki sizi yarattı ve üzerine aldı ki (sizi) besleye. Ve sana O'ndan bir bela gelse yine O'na çağırasın, dermanı O'ndan dileyesin, "ben hekimlere bir akçe verdim de iyi oldum" deme, Allah'ın inayetinden bil. Ol senin malım dediğin sana dahi emanettir, ondan sizin derdinize derman yoktur, helal ise hesabın(ı) vermeğe memursunuz.
Dahi Hak sübhanehu ve taâlâ sana ne kadar takdir etti ise alırsın. Ne maldan ve ne evlattan ve ne dosttan her ne kadar feryat etsen ve hangi sahraya kaçsan kurtulamazsın, ancak toprağın kande ise ol yerde defn olursun. Ecelin gelmedikçe sana kimseden ziyan gelmez. Böyle itikat ederseniz imanınız kâmil olur.
Ve kaçan Hak Taâlâ sizi sınasa, size sağlık gibi, mal gibi, evlat gibi nimet verse sevinip "elhamdü lillâh bizim Rabbimiz bize ikram eyledi" (demezsiniz). Kaçan Allah Taâlâ size musibet verse yani bir bela verse gam çekersiniz, sabır etmezsiniz, şükrü unutursunuz.
Pes Hak Taâlâ'dan hitap gele kim: 'Ta meleklerim, onu tutun". Pes melekler onun canını cemî-i kılları dibinden alıp yine koyuvereler. Hak Taâlâ'nın azap ettiğim kimse etmeye kadir değildir.{Esas metinde bu cümle "Hak Taâlâ'nın azap ettiğini kimse etmemeye kadir değildir" şeklindedir. Bu cümle Allah'ın azap iradesini kimse geri çeviremez anlamında doğrudur. Fakat alttaki âyete uygun olarak "etmeye" demeyi tercih ettim.} Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "O gün hiç kimse Allah'ın azap ettiği gibi azap edemez. Hiç kimse O'nun vurduğu bağ gibisini vuramaz" (Fecr 89/25-26).
Ol ölüm döşeğinde yatan kimse bu azabı görüp "ah ah, keşke dünyada iken amel kılaydım, bugün bu siyaseti çekmezdim" diye.
Yine pes ol hasta(yı) bekleyen kişilere hitap gele kim: Ey benim mütekebbir kullarım, işte bu dostunuzu mal hare edip (harcayıp) kurtarınız. Dünyada benden korkmazsınız, Kitabımla amel etmezsiniz, benden gelen belaya sabr etmezsiniz, benden şikayet edersiniz. İşte bu kul azapta ve canı hulkuma geldi, benim kudretimden melekler bu nidayı işitip; ey rabbim senin azabın haktır deyip secdeye varalar. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Can boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz görmezsiniz" (Vakıa 56/83-85).
Ondan yine feriştehlere nida gele kim "tütün" deyü. Pes öyle tutalar ki her endamından bir kılı dibi boş kalmaya, üç yüz on üç melek bir ağızdan haykırıp: Ey Allah'ın âsi kulunun canı gel çık teninden. Bugün ol gündür ki sana azap ola. Allah'tan gayriye muhabbet eylediğinden ötürü mütekebbir olup fakirlere selâm vermezdin, haram olan şeyleri ederdin, bâtılı hak görürdün, hakkı bâtıl görürdün diyeler. Allah Taâlâ buyurdu: "Bu zâlimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış 'canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, Onun âyetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız' derken bir görsen" (Enam 6/93).
Pes ondan ol kişi meleklere diye kim: Bir dem aman verin, aklımı başıma getireyim deyince göre kim Melekü'l-mevt (ölüm meleği) üzerinde durur. Onu görünce bu azapları unutup titremeğe başlaya.
Yine ol kişi Melekü'l-mevt'i gördükte diye kim: Bunca melekler azap eder iken sen kimsin ve niye geldin diye. Ondan ölüm bir heybetli avaz ile çağırıp diye kim: Ben şol ölümün ki dünya yüzünden (seni) çıkarsam gerek ve evlatlarını yetim kılsam gerek ve dünyada sevmediğin akrabana malını miras etsem gerek.
Heman ki ölümden bu sözleri işitip ölecek bir miktar titreyip yüzün(ü) öte beri çevire, zira alameti budur. Hadis-i Buharî'de Resûl-i Ekrem buyurur: "Çün (sesi işite) gözünü duvara çevirip ölümü yine onda göre". Her ne tarafa dönerse ölümü onda göre. Yine arkası üzerine döne, Melekü'l-mevt bir katı avaz ile çağırıp diye ki: Ben şol ölüm meleğiyim ki atanın ve ananın canlarını aldım, sen hazır dururdun, ne faide eyledin. Cümle dostların bakarlar ne faide? Dahi ben sol ölüm meleğiyim ki tahkik öldürdüm, senden evvel geçmişlerin kuvvetleri senden ziyade idi.
Bu yatan kişi melekler ile bu kadar söyleşdikte azap feriştehleri çekilip giderler. Azrail aleyhi's-selâmı bu heybetle gördükte ol saat aklı zail olur. Azrail aleyhi's-selâm sual ede ki: Dünyayı nice gördün diye. Nitekim hadis-i şerifte gelir: "Sonra Mele-kü'l-mevt ölüm döşeğinde olana sorar: Dünyayı hasıl gördün? Şöyle cevap verir: Onu hileci ve gaddar gördüm". Onda olacak kişi diye ki: Dünya mekrine (hilesine) aldandım, bu hale geldim diye.
Ve Hallâk-ı cihan dünyayı bir kan şekline koya; gözleri gök, dişleri öküz boynuzu gibi. Bir kabîh (kötü, pis) raiha ile gelip bu ölecek kişinin göğsü üzerine otura. Ondan ol kişinin malını karşısına getireler. Kan ile kahr ile haram ve helal demeyip kazandığı malı varislerine vereler, gözü önünde. Ondan ol kendi sahibine diye ki: Ey âsi beni kazandın, nâ-hak yere verdin, sadaka vermedin, şimdi senden çıktım, istemediğin kişiler eline girdim, senden minnetsiz aldılar.
Pes bu hal içinde iken susayıp, yüreği yanıp tutuşup dört yanına baka. Ondan bu halde iken şeytan fursat bulup imanın(ı) almağa başı ucuna gelir. Ol merdut (şeytan) elinde bir kadeh tutar, içinde buzlu su, hastanın başı ucunda çalka(la)r. Ol yatan kişi onu görüp işite. ör mahalde bay ve gedarım (efendi ve kölenin) hali belli olur. Cenab-ı Hak sait kullarından eyleye; eğer saadetsiz isen "getir şu sudan içeyim" dersin. Ol melûn-i ebedînin canına minnet der ki: Hâşâ "âlemlerin yaratıcısı yoktur" de. Eğer şakı ise dediğini der, el-iyaze billâh (Allah korusun) imanı gider. Lakin her şeyde yine hikmet Hûda'nındır. Ol halde olan hastanın yanında su tutmak gerek ve sıkça sıkça ağzını açıp su vermek lazımdır. Eğer hidayet yetişir ise şeytana lanet edip red eder.
Pes vadesi tamam oldukta eğer mümin ise emr olunur, Azrail aleyhi's-selâm canını alır, üç yüz altmış melek ol canı Azrail aleyhi's-selâmın elinden alıp cümle yaranı ve dostları suretine girip Uçmak hullelerin(i) (Cennet elbisesini) giydirip canını Cennet sarayına ileteler, yine derhal meyyitin yanına getireler. Ve eğer imansız gitti ise üç yüz altmış siccîn melekleri Cehennem'den katrandan kara zakkum yapraklı getirip ol imansız çıkan canı ona sarıp derhal Cehennem'e iletip yerin(i) gösterip yine yanına getireler.
Ve dahi bir kişi baliğ olup dünyada ne kadar yaşarsa ve isyan dahi edip tevbesiz giderse -neûzü billâh- bu ukubetleri görür, kıyamette rüsvay olur, Cehennem dahi mukarrerdir, meğer Allah'tan hidayet erişe, yahut şefaat-ı Muhammedi erişe.
Bu bap masum{Masum: Günahsız ve suçsuz kimse. Burada erginlik çağına gelmeden vefat eden, dolayısıyla günahsız olan çocuk kastedilmektedir.}ların ölümün(ü) beyan eder: Bir masum ki hasta ola, ölüm döşeğine gire, makam-ı illiyyîn -ki yani Cennet makamıdır- ondan üç yüz altmış melek gele, saf saf olup karşısında duralar. Diyeler: Ya masum, muştuluk olsun sana, bugün ol gündür ki geçmiş analarını ve dedelerini ve cümle komşularını Hak Taâlâ'dan dileyesin deyip yüz melek başına bir şefaat tacı giydirip ve yüz melek dahi aşk tâcı giydirip ve yüz melek dahi gayret ve kuvvet gömleğin(i) giydirip, altmış melek dahi gözünün perdesini ve hicabım kaldıra. Cümle hicaplar kalktığı gibi ta Hazreti Âdem'den beri geçmiş müminlerin âba ve ecdatlarım göre. Onların bazısı için azap hazırlanmış, bunların bu halin(i) görüp ağlaya ve haykıra ve titreye. Onu bilmeyenler can çekişir sanırlar. Ondan canı alıcı melekler gelip göreler ki şefaat tacını ve gömleğini giymiş ve gözünün perdesi kalkmış, canım almağa kuvvet getirmeyeler, diyeler ki: Ya masum, Hallâk-ı âlem sana selâm eyledi ve buyurdu ki: "Ben onu yarattım, yine bana gelsin. Zira ol can emanetini ben verdim yine bana versin. Onun mukabelesinde ona Cennet ve dîdar (Allah'ı müşahede) vereyim. Eğer inanmazsan yüzünü çevirip göklerden tarafa nazar eyle, görürsün" dediklerinde masum dahi nazar edip melâikeleri ve Allah Taâlâ'nın cemalini müşahede eyleye, esirip (mest olup) cûşa gelip titreye ve kükreyip, kızarıp, sıçrayıp döşeğinde can vermeğe atıla. Yine ol azap içinde olan ecdatları gözüne irişe, yine canın(ı) vermeye, melekler diyeler ki: Ya masum niçin canını vermezsin? Masum diye ki: Ey melekler, Cenabı Allah'a rica edin, âba ve ecdadımı bana bağışlasın. Feriştehler diyeler ki: Ya Rab, bu masum ile bizim ahvalimiz sana malumdur. Hazreti Allah celle şânuhu hitap ede ki: "îzz(et)im hakkı için bağışladım". Yine melekler diye ki: Ya masum, muştuluk sana, Hak Taâlâ onları af eyledi ve cümle ricanı makbul eyledi ve günahlarından geçti dedikte masum dahi şad olup bu halde iken Hak Taâlâ Cennet'ten iki huri gönderip anası ve babası suretinde gelip, kollarını açıp diyeler ki: Bizim oğlumuz yahut kızımız, bizim ile gel, biz sensiz olmazız Cennet'te diyeler. Ondan Cennet elmalarından bir elma çıkarıp masumun eline vereler, al oğul diyeler. Elmayı koklar iken Hazreti Azrail aleyhi'sselâm kendi gibi bir hûb (güzel) masum olup fi'l-hal canın(ı) ala. Bir rivayette elmayı koklar iken canı elmaya yapışa, Melekü'l-mevt canını elmadan ala, -ikisi dahi caizdir-.
Ondan Melekü'l-mevt ol canı alıp gökleri seyr ettirip Cennet'e götüre. Ondan, bir sahra vardır yeşil zebercetten, masum ona geldikte, beni bunda niye getirdiniz diye. Melâikeler diye ki: Ya masum, kıyamet yeri vardır, katı ıssıdır (sıcaktır), işbu sahrada yetmiş bin rahmet pınarı vardır. Hazreti Resûl-i Ekrem aleyhi's-selâm havzının başında durup nurdan bardakları doldurup kaçan ki atanız ve ananız kıyamet yerine geldikte bu bardakları su ile doldurup onlara veresiz ve yapışıp salıvermeyesiniz ki Cehennem yoluna gitmeyeler, azap ve ikap görmeyeler. Zira sizin duanız Hak Taâlâ katında makbuldür. Ve cuma geceleri yeryüzüne inersiniz, ol vakit Tanrı'nın selâmın(ı) ümmet-i Muhammed üzerine deküresiniz (dökesiniz) ki kabirde olanların azapları def olur ve onların üzerine nur veresiniz ve onların şükür beratını Hak Taâlâ'ya götüresiniz deyü tenbih ederler.
Pes masumların canlarına bu makamları seyr ettirip tez yine getirip meyyitin başı ucuna koyalar. Namazı kılınıp kabre girip soru ve hesap oluncaya kadar ol can kabir üzere durur. Eğer babası anası tevbesiz ölürse kıyamette oğlu ile onların mabeyninde (arasında) bir perde ola, ol masum onları arayıp bulamaya, birbirlerine hasret kalalar. İşte baliğ olmadıkları halde böylecedir.
Bu bab da hatunların ölümün(ü) beyan eder: imdi ol hatun ki lehusa ya hamile ya taun ya iç ağrısından yahut hiç bunlardan birisi olmasa ancak helali (kocası) hoşnut olsa ol hatun ölürken Cennet melekleri gelip saf duralar, ona izzet ikram ile selâm vereler ve diyeler ki: Allah'ın sevgili şehide cariyesi, gel çık, neylersin dünya sarayından, senden Allah Teâlâ razı oldu ve sana bu hastalığım bahane edip günahını bağışladı, sana Cennet ihsan etti, gel emaneti teslim eyle diyeler.
Pes hatun bu mertebeyi görüp canını vermek istedikte dört yanına bakıp diye ki: Benim ile dostluk edenleri yargılayıp rahmet etsin sonra teslim edeyim dedikte melekler dahi recasını Cenabı Hakk'a arz ederler. Hıtab-ı izzet gele: "İzzetim hakkı için cümle duasın(ı) müstecap eyledim" diye. Melekler dahi muştuluk eylerler. Ondan Melekü'l-mevt yüz yirmi rahmet melekleri ile gele. Yüzlerinin nuru Arş'a çıkmış, başları(nın) tacı ve arkalarında nurdan hülleler ve ayaklarında altın nalinler ve yeşil kanatları ola ve ellerinde Uçmak yemişleri rayihaları misk gibi gelip izzet ve ikram ile selâm vereler, diyeler ki: Hallâk-ı âlem sana selâm eyler ve Cennet verip habibi Muhammed aleyhi's-selâma komşu eyler, Hazreti Aişe'ye musahip eyler.
Pes bu hatun bu kelâmları işitip ve gözünün perdesi açılıp ehl-i iman hatunlarını göre ve günahı olup azabı olanları göre, onların günahlarını bağışla Rabbim deyü niyaz ede. Cenabı İzzet'ten hitap gele ki: 'Ta cariyem, cümle muradın hasıl eyledim, ver emaneti, Habibimin hatunu ve kızı sana muntazırlar" diye. Heman bu hitabı işiticek canı titreye, elleri ve ayakları atıla ve terler döke. Can vermek üzere iken iki melek gele, ellerinde ateşten birer çomak. Sağ yanında ve biri sol yanında dura. Şeytan-ı aleyhil-la'ne koşup gele, diye ki: Gerçi bundan bize faide yok amma hele bir göreyim deyip elinde bir cevahir içinde buzlu su. Bu suretle gelip suyu göstere. Ol melekler habis merdudu görüp çomak ile vurup elindeki çanağı kırıp kovarlar. Ol hatun bunu görüp güle. Ondan ol huri kızları ona cevahir kâse ile Kevser şarabı vereler, içe. Cennet şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışa, Melekü'l-mevt canı kadehten ala. Feriştehler çağrışıp "innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve O'na dönücüleriz, (Bakara 2/156) diyeler. O canı alıp cemî-i gökleri seyr ettirip Cennet'e götüreler, makamın(ı) gösterip derhal yine başı ucuna getireler. Kaçan kim esvabın (elbiselerini) çıkaralar ve saçın(ı) çözeler heman cesedin başı ucuna gelip can diye ki: Ya yuyucu (yıkayıcı), yab yab (yavaş yavaş) tut zira Azrail pençesinden can zahm yemiştir (yara almıştır), tenim gayet zahmet çekmiştir, sarsılmıştır. Ve teneşire geldikte yine çağıra: Suyu ıssı (sıcak) etme, tenim gayet zayıftır, tez beni elinizden halas eyle(yi)n, rahat ölem diye. Çün ki yuyup (yıkayıp) kefene saralar, bir miktar dura, yine çağıra; diye ki: Bu cihanı son görüşümdür, hısım ve akrabalarımı göreyim ve beni görsünler, ibret alsınlar, dahi yakında benim gibi olurlar, ardımdan feryat etmesinler, Kur'an ile anıp beni unutmasınlar ve miras için çekişmesinler, ta ki kabirde azap görmeyem. Ve cumalarda ve idlerde (bayramlarda) unutmasınlar.
Ondan musalla üzerine kondukta can çağıra ki: Asan kalın ey benim oğlum ve kızım, anam ve babam, bunun gibi firak günü yoktur, hasret kıyamete kaldı, elveda olsun size ey ardımca göz yaşı dökenler diye. Namazı kılınıp omuza alındıkta yine çağıra, ide ki: Beni yab yab götürün, eğer kasdınız sevap ise bana zahmet verme(yi)n, sizden Allah Taâlâ'ya hoşnutluk götüreyim. Ondan kabir kenarına kondukta yine çağra diye ki: Görün benim ahvalimi de benden ibret alın. Şimdi beni karanlık yere koyup gidersiniz, ben amalime (amellerime) göre kalırım. Bu demleri görüp vefasız dünyanın mekrine aldanma. Çün ki kabrine koyalar can başı ucuna gele. Zinhar bir meyyiti telkinsiz komayalar.
Allah Taâlâ emriyle meyyit kabirde uykudan uyanır gibi uyana, göre ki bir karanlık yerdedir. Kuluna (ve)ya cariyesine çağırıp bana mum getirin diye, asla şada gelmeye. Heman ben kendim kalkayım der iken elleri toprağa gele, başı tabut tahtasına dokuna. Hay ben ölmüşüm dedikte kabir yarılıp iki sual melekleri gele. Ağızından, yalın ateşler saçarlar, burunlarından siyah duhanlar (dumanlar) çıkar. Ona yakın gelip ide: "Men rabbüke vema dînüke ve men nebiyyüke" diyeler. Yani "Rabbin kimdir ve dinin hangi dindir ve peygamberin kimdir?" Ona cevap verir ise ol melekler onu Hak Taâlâ'nın ona rahmetiyle tebşir edip (müjdeleyip) giderler. Heman ol dem kabrin sağ tarafindan bir pencere açıla, bir ay suretli kişi çıkıp yanına gele, bu hatun bakıp şad ola ve sen kimsin deyü sual ede. Cevap vere ki: Ben senin dünyada sabrından ve şükründen hasıl oldum, kıyamete kadar sana yoldaş olurum diye.
Bu bab mazlumların ve sabırlıların ölümü beyanındadır: Bunların Ölümleri birdir, birini diyeyim, sairleri dahi ona benzer. Garip dahi iki türlüdür: Biri ırak iklimde kalıp yanında akrabası ve âşinâsı bulunmaya ve biri mekânında amma fakirdir, kimse tenezzül edip yanına varmaz; bunlar dahi gariptir ve şehittir. Pîrlik (ihtiyarlık) dahi iki bölüktür: Biri altmış yaşın(ı) geçe ve beş vakit namazını terk etmeye; bu dahi şehittir. Yoksa namazı yok niyazı yok şehit değildir. Ve kâfir elinde esir olduğu halde ölen dahi şehittir.
Kaçan bu kişiler ölüm yastığına başın(ı) koyalar, gökler kapısı açılır, yere ol kadar melâike iner ki hesabın(ı) Mevlâ bilir. Ellerinde nurdan taç ve hülleler ola. Ol kişinin canını izzet ile davet edeler. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "O senden, sen de O'ndan razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir, Cennetime gir" (Fecr 89/28-30).
Bir şehit dahi budur ki, yüzün(ü) dergâh-ı izzete tutup diye ki: Ey benim mabudum, ne ki ömrüm olsa bir nesneye ümit tutmadım illâ hazretine; ve kimseye boyun vermedim, dünya mekrine aldanmadım, ancak hazretine. Ya Rab şimdiki halde senden ümidim budur ki cemî-i ümmet-i Muhammedi yarlığayasın deyü dua ve niyaz ede. Bu dahi şehittir.
Ol has melekler ol hülleler saralar, ol dem Hak'tan nida gele ki: "Cennet'e götürün cümleden (evvel)". Zira dünyada namaz kılardı ve misafiri sever, suçlulardı) bağışlar idi ve istiğfar eder idi ve kendisini pak eder idi. Nitekim buyurur: "Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve temizliğe çok dikkat edenleri sever" (Bakara 2/222) ve beni çok zikr eder idi. "Allah'a itaat ediniz, Peygamber'e ve sizden emir sahiplerine itaat ediniz" (Nisa 4/59), "Sabah akşam (O'nu) teşbih et" (Âl-i imran 3/41), ve peygamberlere ve padişahlara mütî (itaatkâr) idi. Pes va'd eyledim bunun gibi kullarımı Cennet'e koya(yı)m, ebedü'l-ebed muhalled (sonsuza kadar daimi) kala. Ve ben böyle kullarımdan razı olam. Nitekim buyurur: "Allah mümin erkek ve kadınlara altından nehirler akan ve ebedi olarak orada kalacakları Cennetler va'd etti" (Tevbe 9/72).
İmdi ol iki melekler ki insanın iki omuzunda dünyada hayır ve şerlerin(i) yazarlar, onlar diye ki: Ya Rabbi, bizi dünyada bu kuluna müekkel (vekil) eyledin. Şimdiki demde izin ver bu kulun canı ile göğe çıkalım. Hıtab-ı İzzet varit ola ki: "Siz onun kabri katında durun, teşbih ve tekbir edip bana secde edin, sevabını ol kuluma bağışla(yı)n" deyü. Onlar dahi kıyamete kadar zikir ve teşbih edip sevabın(ı) ol kulun defterine yazalar.
Bu bab kâfirlerin ölümün(ü) beyan eder: Bir kâfir ölüm yastığına başın(ı) koya, halet-i nez'inde (can çekişme sırasında) gözünün perdesini kaldırırlar. Cenneti karşısına getirir bir hûb suretli ferişteh (melek) gele, ayıta ki "Ey kâfir Müslüman ol yoksa azap çekersin. Kâfir dini bâtıldır, Müslüman dini hakür. Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü en-ne Muhammeden abdühu ve resûlüh. Dahi kâfir dininden çıktım, hak dine girdim. Cennet ve Cehennem hak, Sırat ve Mizan hak, Kur'an hak buyurdukları gerçektir ve müminlere namaz ve oruç ve zekât haktır diye. Kâfir, eğer benim ile bu hak kelâmları söyler isen Müslüman olursun ve Allah Taâlâ senin küfründen geçer".
Bu Cennetteki makamları ve hurileri göre. Kâfir dahi Cennete baka, altından ve gümüşten köşkler göre ve içindeki ay suretli huriler diyeler: İslam'a gel, kıyamete dek karşında duralım. Ol feriştehler ona iman telkin edeler, bir saat geçe, imana gelmezse bırakıp gideler.
Bu kez şeytan-ı laîn bir keşiş suretine girip gele: Ya fülan ol sana gelenler şeytandır, sen zinhar dininden dönme, ol gördüğün makamlar şimdi senindir. Ol dahi yüzünü çevirip şeytana meyi ederse makamlar kapanıp ol saat Cehennem makamları açılır. Ateşten dağlar gürleyip gele, içinde katırlar gibi akrepler ve çiyanlar. Nitekim hadiste gelir: "Cehennemde katırlar gibi akrepler vardır." Bunun üzerine zebaniler haykırıp ateşten çomakla vuralar. Her birinin ağızlarından ateşler çıkar, burunlarından tütünler çıkar. Boyları minare gibi, dişleri öküz boynuzu gibi. Ra'd u berk (gök gürültüsü ve şimşek) gibi haykıra, haykırdıkça ağızlarından zebaniler çıka. Bu kâfirler bu(n)ların sadasından titreyip yüzünü şeytana çevire, göre kim şeytan dahi korkup kaçmış, ardından zebaniler kovar: Bire melun, sen Allah'ın feriştehlerine şeytan dersin deyü yıldırım misâli yetişip kıç ayağından tutup yere öyle vuralar ki yer yarılıp yere geçe. Dönüp bu kâfirin üzerine haykırıp "Ey kâfir ol meleklerin gösterdiği makamlara inanmadın, ol melunun sözüne inandın, gör halini" deyip boynuna ateşten zincirler takıp ve ayakların(ı) başından aşırıp sağ elin(i) sol böğrüne sokup ve sol elin(i) sağına sokup arkasından çıkaralar. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Boyunlarında halkalar ve zincirler, kaynar suya sürülürler" (Mümin 40/71-72). Bar bar çağıra, zebaniler Çağırıp diyeler ki: Ey kâfir şimd(id)en sonra makbul değildir, küfrün galiptir deyü dilini ensesinden çeke, gözlerini çıkaralar, türlü türlü azab-ı elîm ile canın(ı) alıp Cehenneme atalar, -neûzü billahi taâlâ (Yüce Allah'a sığınırız)
Temmet
Ey biçareler, siz ölümden kaçarsınız, "filan öldü, ben dahi yanında olacak bana dahi yapışır" ve "taun filan mahalleye geldi" deyü ahar (başka) yere kaçarsınız. Bu itikat da haramdır, sakının imanınızı noksan edersiniz.
Ey biçareler, ne kaçarsınız, ölüm size va'd olunmuştur, ileri geri gitmez. Hallâk-ı âlem, size eceliniz geldikte göz açıp yumunca kadar vade vermez, mukadderden ne ziyade ve ne de eksik olur. Hak Taâlâ emrini her ne yerde hüküm ettiyse ol kişi malını ve evladını ve iyalini cümle bırakıp ol diyara gider, toprağına varmayınca canın(ı) almağa emr olunmaz. Her kimseye ölüm vadesi geldikte ölür. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Ecelleri gelince ne bir saat gecikebilir ne de öne alabilirler" (A'raf 7/34)
Ve dahi ölüme artık ve eksik vakit olmaz. Şu vakit takdir olmuştur ki doğmazdan evvel -yetmiş bin yedi yüz yetmiş yıl evvel- ve kişi ne yerde ölür ve tevbe ile mi ve tevbesiz mi ve nasıl marazdan ve iman ile mi yoksa imansız mı gider, cümlesi Levh'a yazılmıştır. Nitekim bu âyet-i kerimede buna işaret vardır: "Kıyamet saatini bilmek Allah'ın kaün-dadır. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah bilendir, haberdardır" (Lokman 31/33).
Hallâk-ı âlem ölümü yarattı sonra diriliği yarattı, ondan (sonra) rızkımızı yarattı ve Levh'a yazdı, -Dibace şerhinde mesturdur-. İmdi Hak Taâlâ sizin günde kaç nefes alıp verdiğinizi bilicidir ve Levh'a yazmıştır. Üç yüz altmış melek gözetirler, tamam vakti gelince Melekü'l-mevt'e (Ölüm meleği: Arzail'e) haber verirler. Eğer hayatında Kur'an ile sabit olan sözleri inanıp tutmuş isen saadetle gidersin. Cümle şeyi Allah'tan bil. Ve ardınca feryat etmeye(ler). Bunlar gibi şeyler imansız gitmene sebeptir, -neûzü billâh (Allah'a sığınırız)-. Günah ve hata vaki olursa tevbe-i nasûh (samimi tevbe) eyleyin.
Pes Hak sübhanehu ve taâlâ Azrail aleyhi's-selâma buyurur: "Dostlarımın canını asan al, düşmanlarımın canını güç al. el-iyaze billâh (Allah korusun) eğer âsi olursa". Ve yevm-i kıyametin (kıyamet gününün) bir gününün miktarı bin yılca ola (ve)ya âyet hükmünce elli bin yılca ola. Bu babta tefsir çoktur: "Gökten yere kadar olan işleri Allah düzenler, sonra işler -sizin sayımınıza göre bin yıl kadar tutan- bir gün içinde O'na yükselir" (Secde 32/5). Ondan ol feriştehler (melekler) âsinin canın(ı) şol azap ile alırlar ki dil ile vasfa gelmez. -Bizi yoktan var eden Allah'a sığındık-. Nitekim bazı meyyit (ölü) döşeğinde yay gibi o yana bu yana döner. Nitekim Allah Taâlâ buyurur: "Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, canları kolaylıkla alanlara and olsun, yüzüp yüzüp gidenlere and olsun" (Nâziat 97/1-3).
Pes ol feriştehler azaplar edip biribirine söyleşirler. Cebrail aleyhi's-selâm ol meleklere der ki: Merhamet etme(yi)n. Münafıkların canı burnu ucuna gele yine koyuvereler. Her azasını öyle sıkalar ki gözlerinin nuru döküle. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Havada olan burnunu yakında yere sürteceğiz" (Kalem 68/16). Feriştehler derler ki: Sen cennetlik değilsin, Hallâk-ı cihan sana azap etti, sana inayet yoktur, sen diri iken işlediğini unuttun mu? Ey yaramaz kişi, sana hazırlandı şol azap kim münafıklar ve kâfirler azabıdır. Zira sende namaz yok, zekât yok, sadaka yok, fakirlere merhamet yok idi, kendini haramdan sakınmaz idin, cümle işin fesat idi, gıybet eder idin, yine Allah kerimdir der idin, işte azap dahi kerimdir. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Dikkat edin, can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman 'çare bulan yok mu?' denir. Artık ayrılık vaktinin geldiğini sanır" (Kıyamet 75/26-28).
Pes Hak sübhanehu ve taâlâ hazretlerinden hitap gele ki: "Şol münafıklar bir gün ölümlerin(i) anmadılar, mütekebbir olurlar idi, farzı, sünneti, vacibi tutucu değiller idi. Şimdi benim azabım(ı) görsünler" diye. Yine zebaniler tırnakları dibinden yapışıp canını göğsünün damarlarından çıkaralar, hulkûma getirip yine koyuvereler.
Pes hitap gele ki: Âlimler size bildirmedi mi, Kitabımızı okumadınız mı, gafil olma(yı)n, şeytana uyma(yı)n demedi mi, her şeyi Allah'tan bilin demedi mi? Dünya cifesine haris olma(yı)n, Allah'ın verdiğine kanaat edin, fakir kullarına merhamet edin, miskinleri taamlandırın. Allah şol padişahtır ki sizi yarattı ve üzerine aldı ki (sizi) besleye. Ve sana O'ndan bir bela gelse yine O'na çağırasın, dermanı O'ndan dileyesin, "ben hekimlere bir akçe verdim de iyi oldum" deme, Allah'ın inayetinden bil. Ol senin malım dediğin sana dahi emanettir, ondan sizin derdinize derman yoktur, helal ise hesabın(ı) vermeğe memursunuz.
Dahi Hak sübhanehu ve taâlâ sana ne kadar takdir etti ise alırsın. Ne maldan ve ne evlattan ve ne dosttan her ne kadar feryat etsen ve hangi sahraya kaçsan kurtulamazsın, ancak toprağın kande ise ol yerde defn olursun. Ecelin gelmedikçe sana kimseden ziyan gelmez. Böyle itikat ederseniz imanınız kâmil olur.
Ve kaçan Hak Taâlâ sizi sınasa, size sağlık gibi, mal gibi, evlat gibi nimet verse sevinip "elhamdü lillâh bizim Rabbimiz bize ikram eyledi" (demezsiniz). Kaçan Allah Taâlâ size musibet verse yani bir bela verse gam çekersiniz, sabır etmezsiniz, şükrü unutursunuz.
Pes Hak Taâlâ'dan hitap gele kim: 'Ta meleklerim, onu tutun". Pes melekler onun canını cemî-i kılları dibinden alıp yine koyuvereler. Hak Taâlâ'nın azap ettiğim kimse etmeye kadir değildir.{Esas metinde bu cümle "Hak Taâlâ'nın azap ettiğini kimse etmemeye kadir değildir" şeklindedir. Bu cümle Allah'ın azap iradesini kimse geri çeviremez anlamında doğrudur. Fakat alttaki âyete uygun olarak "etmeye" demeyi tercih ettim.} Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "O gün hiç kimse Allah'ın azap ettiği gibi azap edemez. Hiç kimse O'nun vurduğu bağ gibisini vuramaz" (Fecr 89/25-26).
Ol ölüm döşeğinde yatan kimse bu azabı görüp "ah ah, keşke dünyada iken amel kılaydım, bugün bu siyaseti çekmezdim" diye.
Yine pes ol hasta(yı) bekleyen kişilere hitap gele kim: Ey benim mütekebbir kullarım, işte bu dostunuzu mal hare edip (harcayıp) kurtarınız. Dünyada benden korkmazsınız, Kitabımla amel etmezsiniz, benden gelen belaya sabr etmezsiniz, benden şikayet edersiniz. İşte bu kul azapta ve canı hulkuma geldi, benim kudretimden melekler bu nidayı işitip; ey rabbim senin azabın haktır deyip secdeye varalar. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Can boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz görmezsiniz" (Vakıa 56/83-85).
Ondan yine feriştehlere nida gele kim "tütün" deyü. Pes öyle tutalar ki her endamından bir kılı dibi boş kalmaya, üç yüz on üç melek bir ağızdan haykırıp: Ey Allah'ın âsi kulunun canı gel çık teninden. Bugün ol gündür ki sana azap ola. Allah'tan gayriye muhabbet eylediğinden ötürü mütekebbir olup fakirlere selâm vermezdin, haram olan şeyleri ederdin, bâtılı hak görürdün, hakkı bâtıl görürdün diyeler. Allah Taâlâ buyurdu: "Bu zâlimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış 'canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, Onun âyetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız' derken bir görsen" (Enam 6/93).
Pes ondan ol kişi meleklere diye kim: Bir dem aman verin, aklımı başıma getireyim deyince göre kim Melekü'l-mevt (ölüm meleği) üzerinde durur. Onu görünce bu azapları unutup titremeğe başlaya.
Yine ol kişi Melekü'l-mevt'i gördükte diye kim: Bunca melekler azap eder iken sen kimsin ve niye geldin diye. Ondan ölüm bir heybetli avaz ile çağırıp diye kim: Ben şol ölümün ki dünya yüzünden (seni) çıkarsam gerek ve evlatlarını yetim kılsam gerek ve dünyada sevmediğin akrabana malını miras etsem gerek.
Heman ki ölümden bu sözleri işitip ölecek bir miktar titreyip yüzün(ü) öte beri çevire, zira alameti budur. Hadis-i Buharî'de Resûl-i Ekrem buyurur: "Çün (sesi işite) gözünü duvara çevirip ölümü yine onda göre". Her ne tarafa dönerse ölümü onda göre. Yine arkası üzerine döne, Melekü'l-mevt bir katı avaz ile çağırıp diye ki: Ben şol ölüm meleğiyim ki atanın ve ananın canlarını aldım, sen hazır dururdun, ne faide eyledin. Cümle dostların bakarlar ne faide? Dahi ben sol ölüm meleğiyim ki tahkik öldürdüm, senden evvel geçmişlerin kuvvetleri senden ziyade idi.
Bu yatan kişi melekler ile bu kadar söyleşdikte azap feriştehleri çekilip giderler. Azrail aleyhi's-selâmı bu heybetle gördükte ol saat aklı zail olur. Azrail aleyhi's-selâm sual ede ki: Dünyayı nice gördün diye. Nitekim hadis-i şerifte gelir: "Sonra Mele-kü'l-mevt ölüm döşeğinde olana sorar: Dünyayı hasıl gördün? Şöyle cevap verir: Onu hileci ve gaddar gördüm". Onda olacak kişi diye ki: Dünya mekrine (hilesine) aldandım, bu hale geldim diye.
Ve Hallâk-ı cihan dünyayı bir kan şekline koya; gözleri gök, dişleri öküz boynuzu gibi. Bir kabîh (kötü, pis) raiha ile gelip bu ölecek kişinin göğsü üzerine otura. Ondan ol kişinin malını karşısına getireler. Kan ile kahr ile haram ve helal demeyip kazandığı malı varislerine vereler, gözü önünde. Ondan ol kendi sahibine diye ki: Ey âsi beni kazandın, nâ-hak yere verdin, sadaka vermedin, şimdi senden çıktım, istemediğin kişiler eline girdim, senden minnetsiz aldılar.
Pes bu hal içinde iken susayıp, yüreği yanıp tutuşup dört yanına baka. Ondan bu halde iken şeytan fursat bulup imanın(ı) almağa başı ucuna gelir. Ol merdut (şeytan) elinde bir kadeh tutar, içinde buzlu su, hastanın başı ucunda çalka(la)r. Ol yatan kişi onu görüp işite. ör mahalde bay ve gedarım (efendi ve kölenin) hali belli olur. Cenab-ı Hak sait kullarından eyleye; eğer saadetsiz isen "getir şu sudan içeyim" dersin. Ol melûn-i ebedînin canına minnet der ki: Hâşâ "âlemlerin yaratıcısı yoktur" de. Eğer şakı ise dediğini der, el-iyaze billâh (Allah korusun) imanı gider. Lakin her şeyde yine hikmet Hûda'nındır. Ol halde olan hastanın yanında su tutmak gerek ve sıkça sıkça ağzını açıp su vermek lazımdır. Eğer hidayet yetişir ise şeytana lanet edip red eder.
Pes vadesi tamam oldukta eğer mümin ise emr olunur, Azrail aleyhi's-selâm canını alır, üç yüz altmış melek ol canı Azrail aleyhi's-selâmın elinden alıp cümle yaranı ve dostları suretine girip Uçmak hullelerin(i) (Cennet elbisesini) giydirip canını Cennet sarayına ileteler, yine derhal meyyitin yanına getireler. Ve eğer imansız gitti ise üç yüz altmış siccîn melekleri Cehennem'den katrandan kara zakkum yapraklı getirip ol imansız çıkan canı ona sarıp derhal Cehennem'e iletip yerin(i) gösterip yine yanına getireler.
Ve dahi bir kişi baliğ olup dünyada ne kadar yaşarsa ve isyan dahi edip tevbesiz giderse -neûzü billâh- bu ukubetleri görür, kıyamette rüsvay olur, Cehennem dahi mukarrerdir, meğer Allah'tan hidayet erişe, yahut şefaat-ı Muhammedi erişe.
Bu bap masum{Masum: Günahsız ve suçsuz kimse. Burada erginlik çağına gelmeden vefat eden, dolayısıyla günahsız olan çocuk kastedilmektedir.}ların ölümün(ü) beyan eder: Bir masum ki hasta ola, ölüm döşeğine gire, makam-ı illiyyîn -ki yani Cennet makamıdır- ondan üç yüz altmış melek gele, saf saf olup karşısında duralar. Diyeler: Ya masum, muştuluk olsun sana, bugün ol gündür ki geçmiş analarını ve dedelerini ve cümle komşularını Hak Taâlâ'dan dileyesin deyip yüz melek başına bir şefaat tacı giydirip ve yüz melek dahi aşk tâcı giydirip ve yüz melek dahi gayret ve kuvvet gömleğin(i) giydirip, altmış melek dahi gözünün perdesini ve hicabım kaldıra. Cümle hicaplar kalktığı gibi ta Hazreti Âdem'den beri geçmiş müminlerin âba ve ecdatlarım göre. Onların bazısı için azap hazırlanmış, bunların bu halin(i) görüp ağlaya ve haykıra ve titreye. Onu bilmeyenler can çekişir sanırlar. Ondan canı alıcı melekler gelip göreler ki şefaat tacını ve gömleğini giymiş ve gözünün perdesi kalkmış, canım almağa kuvvet getirmeyeler, diyeler ki: Ya masum, Hallâk-ı âlem sana selâm eyledi ve buyurdu ki: "Ben onu yarattım, yine bana gelsin. Zira ol can emanetini ben verdim yine bana versin. Onun mukabelesinde ona Cennet ve dîdar (Allah'ı müşahede) vereyim. Eğer inanmazsan yüzünü çevirip göklerden tarafa nazar eyle, görürsün" dediklerinde masum dahi nazar edip melâikeleri ve Allah Taâlâ'nın cemalini müşahede eyleye, esirip (mest olup) cûşa gelip titreye ve kükreyip, kızarıp, sıçrayıp döşeğinde can vermeğe atıla. Yine ol azap içinde olan ecdatları gözüne irişe, yine canın(ı) vermeye, melekler diyeler ki: Ya masum niçin canını vermezsin? Masum diye ki: Ey melekler, Cenabı Allah'a rica edin, âba ve ecdadımı bana bağışlasın. Feriştehler diyeler ki: Ya Rab, bu masum ile bizim ahvalimiz sana malumdur. Hazreti Allah celle şânuhu hitap ede ki: "îzz(et)im hakkı için bağışladım". Yine melekler diye ki: Ya masum, muştuluk sana, Hak Taâlâ onları af eyledi ve cümle ricanı makbul eyledi ve günahlarından geçti dedikte masum dahi şad olup bu halde iken Hak Taâlâ Cennet'ten iki huri gönderip anası ve babası suretinde gelip, kollarını açıp diyeler ki: Bizim oğlumuz yahut kızımız, bizim ile gel, biz sensiz olmazız Cennet'te diyeler. Ondan Cennet elmalarından bir elma çıkarıp masumun eline vereler, al oğul diyeler. Elmayı koklar iken Hazreti Azrail aleyhi'sselâm kendi gibi bir hûb (güzel) masum olup fi'l-hal canın(ı) ala. Bir rivayette elmayı koklar iken canı elmaya yapışa, Melekü'l-mevt canını elmadan ala, -ikisi dahi caizdir-.
Ondan Melekü'l-mevt ol canı alıp gökleri seyr ettirip Cennet'e götüre. Ondan, bir sahra vardır yeşil zebercetten, masum ona geldikte, beni bunda niye getirdiniz diye. Melâikeler diye ki: Ya masum, kıyamet yeri vardır, katı ıssıdır (sıcaktır), işbu sahrada yetmiş bin rahmet pınarı vardır. Hazreti Resûl-i Ekrem aleyhi's-selâm havzının başında durup nurdan bardakları doldurup kaçan ki atanız ve ananız kıyamet yerine geldikte bu bardakları su ile doldurup onlara veresiz ve yapışıp salıvermeyesiniz ki Cehennem yoluna gitmeyeler, azap ve ikap görmeyeler. Zira sizin duanız Hak Taâlâ katında makbuldür. Ve cuma geceleri yeryüzüne inersiniz, ol vakit Tanrı'nın selâmın(ı) ümmet-i Muhammed üzerine deküresiniz (dökesiniz) ki kabirde olanların azapları def olur ve onların üzerine nur veresiniz ve onların şükür beratını Hak Taâlâ'ya götüresiniz deyü tenbih ederler.
Pes masumların canlarına bu makamları seyr ettirip tez yine getirip meyyitin başı ucuna koyalar. Namazı kılınıp kabre girip soru ve hesap oluncaya kadar ol can kabir üzere durur. Eğer babası anası tevbesiz ölürse kıyamette oğlu ile onların mabeyninde (arasında) bir perde ola, ol masum onları arayıp bulamaya, birbirlerine hasret kalalar. İşte baliğ olmadıkları halde böylecedir.
Bu bab da hatunların ölümün(ü) beyan eder: imdi ol hatun ki lehusa ya hamile ya taun ya iç ağrısından yahut hiç bunlardan birisi olmasa ancak helali (kocası) hoşnut olsa ol hatun ölürken Cennet melekleri gelip saf duralar, ona izzet ikram ile selâm vereler ve diyeler ki: Allah'ın sevgili şehide cariyesi, gel çık, neylersin dünya sarayından, senden Allah Teâlâ razı oldu ve sana bu hastalığım bahane edip günahını bağışladı, sana Cennet ihsan etti, gel emaneti teslim eyle diyeler.
Pes hatun bu mertebeyi görüp canını vermek istedikte dört yanına bakıp diye ki: Benim ile dostluk edenleri yargılayıp rahmet etsin sonra teslim edeyim dedikte melekler dahi recasını Cenabı Hakk'a arz ederler. Hıtab-ı izzet gele: "İzzetim hakkı için cümle duasın(ı) müstecap eyledim" diye. Melekler dahi muştuluk eylerler. Ondan Melekü'l-mevt yüz yirmi rahmet melekleri ile gele. Yüzlerinin nuru Arş'a çıkmış, başları(nın) tacı ve arkalarında nurdan hülleler ve ayaklarında altın nalinler ve yeşil kanatları ola ve ellerinde Uçmak yemişleri rayihaları misk gibi gelip izzet ve ikram ile selâm vereler, diyeler ki: Hallâk-ı âlem sana selâm eyler ve Cennet verip habibi Muhammed aleyhi's-selâma komşu eyler, Hazreti Aişe'ye musahip eyler.
Pes bu hatun bu kelâmları işitip ve gözünün perdesi açılıp ehl-i iman hatunlarını göre ve günahı olup azabı olanları göre, onların günahlarını bağışla Rabbim deyü niyaz ede. Cenabı İzzet'ten hitap gele ki: 'Ta cariyem, cümle muradın hasıl eyledim, ver emaneti, Habibimin hatunu ve kızı sana muntazırlar" diye. Heman bu hitabı işiticek canı titreye, elleri ve ayakları atıla ve terler döke. Can vermek üzere iken iki melek gele, ellerinde ateşten birer çomak. Sağ yanında ve biri sol yanında dura. Şeytan-ı aleyhil-la'ne koşup gele, diye ki: Gerçi bundan bize faide yok amma hele bir göreyim deyip elinde bir cevahir içinde buzlu su. Bu suretle gelip suyu göstere. Ol melekler habis merdudu görüp çomak ile vurup elindeki çanağı kırıp kovarlar. Ol hatun bunu görüp güle. Ondan ol huri kızları ona cevahir kâse ile Kevser şarabı vereler, içe. Cennet şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışa, Melekü'l-mevt canı kadehten ala. Feriştehler çağrışıp "innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve O'na dönücüleriz, (Bakara 2/156) diyeler. O canı alıp cemî-i gökleri seyr ettirip Cennet'e götüreler, makamın(ı) gösterip derhal yine başı ucuna getireler. Kaçan kim esvabın (elbiselerini) çıkaralar ve saçın(ı) çözeler heman cesedin başı ucuna gelip can diye ki: Ya yuyucu (yıkayıcı), yab yab (yavaş yavaş) tut zira Azrail pençesinden can zahm yemiştir (yara almıştır), tenim gayet zahmet çekmiştir, sarsılmıştır. Ve teneşire geldikte yine çağıra: Suyu ıssı (sıcak) etme, tenim gayet zayıftır, tez beni elinizden halas eyle(yi)n, rahat ölem diye. Çün ki yuyup (yıkayıp) kefene saralar, bir miktar dura, yine çağıra; diye ki: Bu cihanı son görüşümdür, hısım ve akrabalarımı göreyim ve beni görsünler, ibret alsınlar, dahi yakında benim gibi olurlar, ardımdan feryat etmesinler, Kur'an ile anıp beni unutmasınlar ve miras için çekişmesinler, ta ki kabirde azap görmeyem. Ve cumalarda ve idlerde (bayramlarda) unutmasınlar.
Ondan musalla üzerine kondukta can çağıra ki: Asan kalın ey benim oğlum ve kızım, anam ve babam, bunun gibi firak günü yoktur, hasret kıyamete kaldı, elveda olsun size ey ardımca göz yaşı dökenler diye. Namazı kılınıp omuza alındıkta yine çağıra, ide ki: Beni yab yab götürün, eğer kasdınız sevap ise bana zahmet verme(yi)n, sizden Allah Taâlâ'ya hoşnutluk götüreyim. Ondan kabir kenarına kondukta yine çağra diye ki: Görün benim ahvalimi de benden ibret alın. Şimdi beni karanlık yere koyup gidersiniz, ben amalime (amellerime) göre kalırım. Bu demleri görüp vefasız dünyanın mekrine aldanma. Çün ki kabrine koyalar can başı ucuna gele. Zinhar bir meyyiti telkinsiz komayalar.
Allah Taâlâ emriyle meyyit kabirde uykudan uyanır gibi uyana, göre ki bir karanlık yerdedir. Kuluna (ve)ya cariyesine çağırıp bana mum getirin diye, asla şada gelmeye. Heman ben kendim kalkayım der iken elleri toprağa gele, başı tabut tahtasına dokuna. Hay ben ölmüşüm dedikte kabir yarılıp iki sual melekleri gele. Ağızından, yalın ateşler saçarlar, burunlarından siyah duhanlar (dumanlar) çıkar. Ona yakın gelip ide: "Men rabbüke vema dînüke ve men nebiyyüke" diyeler. Yani "Rabbin kimdir ve dinin hangi dindir ve peygamberin kimdir?" Ona cevap verir ise ol melekler onu Hak Taâlâ'nın ona rahmetiyle tebşir edip (müjdeleyip) giderler. Heman ol dem kabrin sağ tarafindan bir pencere açıla, bir ay suretli kişi çıkıp yanına gele, bu hatun bakıp şad ola ve sen kimsin deyü sual ede. Cevap vere ki: Ben senin dünyada sabrından ve şükründen hasıl oldum, kıyamete kadar sana yoldaş olurum diye.
Bu bab mazlumların ve sabırlıların ölümü beyanındadır: Bunların Ölümleri birdir, birini diyeyim, sairleri dahi ona benzer. Garip dahi iki türlüdür: Biri ırak iklimde kalıp yanında akrabası ve âşinâsı bulunmaya ve biri mekânında amma fakirdir, kimse tenezzül edip yanına varmaz; bunlar dahi gariptir ve şehittir. Pîrlik (ihtiyarlık) dahi iki bölüktür: Biri altmış yaşın(ı) geçe ve beş vakit namazını terk etmeye; bu dahi şehittir. Yoksa namazı yok niyazı yok şehit değildir. Ve kâfir elinde esir olduğu halde ölen dahi şehittir.
Kaçan bu kişiler ölüm yastığına başın(ı) koyalar, gökler kapısı açılır, yere ol kadar melâike iner ki hesabın(ı) Mevlâ bilir. Ellerinde nurdan taç ve hülleler ola. Ol kişinin canını izzet ile davet edeler. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "O senden, sen de O'ndan razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir, Cennetime gir" (Fecr 89/28-30).
Bir şehit dahi budur ki, yüzün(ü) dergâh-ı izzete tutup diye ki: Ey benim mabudum, ne ki ömrüm olsa bir nesneye ümit tutmadım illâ hazretine; ve kimseye boyun vermedim, dünya mekrine aldanmadım, ancak hazretine. Ya Rab şimdiki halde senden ümidim budur ki cemî-i ümmet-i Muhammedi yarlığayasın deyü dua ve niyaz ede. Bu dahi şehittir.
Ol has melekler ol hülleler saralar, ol dem Hak'tan nida gele ki: "Cennet'e götürün cümleden (evvel)". Zira dünyada namaz kılardı ve misafiri sever, suçlulardı) bağışlar idi ve istiğfar eder idi ve kendisini pak eder idi. Nitekim buyurur: "Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve temizliğe çok dikkat edenleri sever" (Bakara 2/222) ve beni çok zikr eder idi. "Allah'a itaat ediniz, Peygamber'e ve sizden emir sahiplerine itaat ediniz" (Nisa 4/59), "Sabah akşam (O'nu) teşbih et" (Âl-i imran 3/41), ve peygamberlere ve padişahlara mütî (itaatkâr) idi. Pes va'd eyledim bunun gibi kullarımı Cennet'e koya(yı)m, ebedü'l-ebed muhalled (sonsuza kadar daimi) kala. Ve ben böyle kullarımdan razı olam. Nitekim buyurur: "Allah mümin erkek ve kadınlara altından nehirler akan ve ebedi olarak orada kalacakları Cennetler va'd etti" (Tevbe 9/72).
İmdi ol iki melekler ki insanın iki omuzunda dünyada hayır ve şerlerin(i) yazarlar, onlar diye ki: Ya Rabbi, bizi dünyada bu kuluna müekkel (vekil) eyledin. Şimdiki demde izin ver bu kulun canı ile göğe çıkalım. Hıtab-ı İzzet varit ola ki: "Siz onun kabri katında durun, teşbih ve tekbir edip bana secde edin, sevabını ol kuluma bağışla(yı)n" deyü. Onlar dahi kıyamete kadar zikir ve teşbih edip sevabın(ı) ol kulun defterine yazalar.
Bu bab kâfirlerin ölümün(ü) beyan eder: Bir kâfir ölüm yastığına başın(ı) koya, halet-i nez'inde (can çekişme sırasında) gözünün perdesini kaldırırlar. Cenneti karşısına getirir bir hûb suretli ferişteh (melek) gele, ayıta ki "Ey kâfir Müslüman ol yoksa azap çekersin. Kâfir dini bâtıldır, Müslüman dini hakür. Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü en-ne Muhammeden abdühu ve resûlüh. Dahi kâfir dininden çıktım, hak dine girdim. Cennet ve Cehennem hak, Sırat ve Mizan hak, Kur'an hak buyurdukları gerçektir ve müminlere namaz ve oruç ve zekât haktır diye. Kâfir, eğer benim ile bu hak kelâmları söyler isen Müslüman olursun ve Allah Taâlâ senin küfründen geçer".
Bu Cennetteki makamları ve hurileri göre. Kâfir dahi Cennete baka, altından ve gümüşten köşkler göre ve içindeki ay suretli huriler diyeler: İslam'a gel, kıyamete dek karşında duralım. Ol feriştehler ona iman telkin edeler, bir saat geçe, imana gelmezse bırakıp gideler.
Bu kez şeytan-ı laîn bir keşiş suretine girip gele: Ya fülan ol sana gelenler şeytandır, sen zinhar dininden dönme, ol gördüğün makamlar şimdi senindir. Ol dahi yüzünü çevirip şeytana meyi ederse makamlar kapanıp ol saat Cehennem makamları açılır. Ateşten dağlar gürleyip gele, içinde katırlar gibi akrepler ve çiyanlar. Nitekim hadiste gelir: "Cehennemde katırlar gibi akrepler vardır." Bunun üzerine zebaniler haykırıp ateşten çomakla vuralar. Her birinin ağızlarından ateşler çıkar, burunlarından tütünler çıkar. Boyları minare gibi, dişleri öküz boynuzu gibi. Ra'd u berk (gök gürültüsü ve şimşek) gibi haykıra, haykırdıkça ağızlarından zebaniler çıka. Bu kâfirler bu(n)ların sadasından titreyip yüzünü şeytana çevire, göre kim şeytan dahi korkup kaçmış, ardından zebaniler kovar: Bire melun, sen Allah'ın feriştehlerine şeytan dersin deyü yıldırım misâli yetişip kıç ayağından tutup yere öyle vuralar ki yer yarılıp yere geçe. Dönüp bu kâfirin üzerine haykırıp "Ey kâfir ol meleklerin gösterdiği makamlara inanmadın, ol melunun sözüne inandın, gör halini" deyip boynuna ateşten zincirler takıp ve ayakların(ı) başından aşırıp sağ elin(i) sol böğrüne sokup ve sol elin(i) sağına sokup arkasından çıkaralar. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Boyunlarında halkalar ve zincirler, kaynar suya sürülürler" (Mümin 40/71-72). Bar bar çağıra, zebaniler Çağırıp diyeler ki: Ey kâfir şimd(id)en sonra makbul değildir, küfrün galiptir deyü dilini ensesinden çeke, gözlerini çıkaralar, türlü türlü azab-ı elîm ile canın(ı) alıp Cehenneme atalar, -neûzü billahi taâlâ (Yüce Allah'a sığınırız)
Temmet