ilim abdulkadiri geylani ...

GENEL DİNİ KONULAR ve BİLGİ PAYLAŞIM BÖLÜMÜ
Kullanıcı avatarı
dilaverkizak
Mesajlar: 107
Kayıt: 25 Haz 2009 17:26

ilim abdulkadiri geylani ...

Okunmamış mesaj gönderen dilaverkizak »

Zahirdeki ilimler, sayı olarak on iki bölüme ayrılır. Keza batın ilmi de on ikiye bölünmüştür. Bunlar; avam ve has kullar arasında, herkesin kabiliyetine göre taksim edilmiştir.
Biz. burada ilimleri dört bölüme ayınp anlatmaya çalışacağız.
BÎRÎNCÎSİ: Şeriatın; zahirdeki emri. yasağı ve koymuş olduğu diğer hükümler.
ÎKÎNCÎSÎ: O ahkamın iç hükümleri ki, ona batın ilmi ve tarikat ilmi, ismini verdim.
ÜÇÜNCÜSÜ: Batının bizzat kendisi.. buna marifet ilmi ismini veriyorum.
DÖRDÜNCÜSÜ : Batından daha batın. Buna da hakikat ilmi, adım veriyorum.
Bu saydıklanmızı tümden öğrenmen, bilmek ve onlara varan yolları bulmak lazımdır.
Peygamber S.A. efendimizin bir Hadis-i Şerifi vardır; onu da yeri gelmişken zikredelim:

- "Şeriat bir ağaçtır. Tarikat onun dalları. marifet yaprakları, hakikat ise meyvesidir. Kur-ana gelince, gerek tevil, gerekse tefsir bakımından hepsini camidir."
Mecma adlı eserin sahibi der ki:

- Tefsir avam için, tevil ise, havas kullara hastır. Çünkü havas kullar, manevi ilimde rasihdir. Rasih burada ilim cihetinden sebatlı, kararlı, hüküm çıkarmaya yetki sahibi kimseler, manasına gelmektedir. Onlar, tıpkı hurma ağacı gibidir. Kökü yer.le sabit; dallarına gelince, semaya doğru baş sdimıştır.
Burada anlatılan rüsuh, kalbin özüne kalbe yerleşir.

Ayetteki VERASİHUNE cümlesi, İLLALLAH kelimesine atf olunmaktadır. Bu, bir kavle göre
tefsir edilmiştir.

Tefsir-i Kebir sahibi, bu ayetin tefsirinde der ki:
- Eğer bu ayetteki kapı açılaydı, batın aleminin kapılan tümden açılırdı.
Sonra kulun haline gelince, o emir veya yasakları yerine getirmeye memurdur, ileride anlatacağımız dört daire içinde nefse muhalif hareketle mükelleftir. Şeriat dairesinde nefis, muhalefet için vesvese verir. Tarikat dairesinde ise, uyma emrim verir. Velayet ve nübüvvet davalarım karıştırır. Müridi, yersiz iddia peşinde koşmayı sevk eyler. Marifet dairesinde ise, daha başka şeyleri emreder. Rübübiyet davasına yeltenir. Gizli sirke düşer. Bir Ayet-i Kerimede Allah-ü Taala şöyle buyurur:

- "Boş arzularını ilah tutanı gördün mü?."

Hakikat dairesine gelince, orası başkadır. Oraya nefsin, şeytanın yolu uğramaz. Hatta melekler de giremez. Allah'tan gayn herşey orada yanar. Cibril, bu hali peygamber S.A. efendimize anlatırken:

- Bir karınca adımı ileri geçsem, yananm. Dedi. Kul bu halinde nefis ve şeytan hasmından azad olur, ihlasa bürünür. Allah-ü Taala şeytanın sözünü hikaye ederek, şöyle buyurdu:

- "îzzetine yemin olsun ki, ihlas sahibi kulların hariç, hepsini azdıracağım."

Kul, ihlas sahibi olmayınca hakikata eremez. Çünkü beşeri sıfatlar, ancak zatî tecelli ile sona erer. Cehaletin ortadan kalkması, Allah-ü Taalanm zatına karşı irfan sahibi olmakla olur. Bu da tahsille elde edilmez. Allah-ü Taala vasıtasız öğretir. Tıpkı Hızır .nebiye olduğu gibi.. Kendi kalından ilim verir; o da verdiği o duygu ile arif olur ve ihsanla da ibadet eder.
Bu aleme eren, kudsî ruhları müşahede eder. Peygamberi - Muhammed'i - S.A. görür. Onunla olup . bitenleri baştan sona konuşur. Diğer peygamberler de ona sonsuz vuslatla müjde verirler. Allah-ü Taala onları anlatırken şöyle buyurdu:

- "Onların arkadaşlığı ne iyi oldu."

bu ilmi benliğinde bulamayan kimse, milyon ciltlik kitap okusa; yine de alim olamaz. Zahirdeki ilimlerle elde edilen mükafat, ancak. cennete götürebilir. Orada ancak ilahi sıfatların nuru tecelli eder.
Alim, zahiri bilgi ile kudsî hareme giremez; yakınlık alemine de eremez. Çünkü, o bir uçuş alemindedir. Uçmak için iki kanada ihtiyaç vardır. Kul odur ki, zahir ve batın bilgisi ile çalışır ve anlattığımız aleme kavuşur. Allah-ü Teal, kudsî bir hadiste şöyle buyuruyor:

- "Kulum, haremime dahil olmak dilersen; mülke, meleküta, ceberüta bakma."

Çünkü; mülk alimin şeytanı, meleküt arifin şeytanı, ceberut ise, gerçeğe vakıf olanın şeytanıdır. Her kim onların biriyle razı olsa, dergahtan tard olunmuştur; Allah'ın katında böyledir. Demek istiyorum ki; zat-ı ilahî'ye yakınlık hakkını kaybetmiştir. Dereceleri durur. Halbuki, onlar, yakınlık istiyordu; o aleme bu halleri ile eremezler. Çünkü esas arzu edilecek şeyi istemediler. Onların tek kanadı vardır.

Hak yakınlığına erenler için öyle nimetler vardır ki, onlan hiçbir göz görmedi, kulak işitmedi, beşer kalbi adlarım duymadı. Ki, o yakınlık cennetidir. Orada huri, köşk olmaz..
însana layık olan odur ki kadrini bile. Hakkı olmayan şeyi nefsi için iddia etmeye.
Hz. Ali der ki:
- "Kadrini bilen, haddim aşmayan diline sahip olan, ömrünü boşa sarfetmeyen kimseye Allah rahmet eylesin."

ilim sahibine gereken manalar çocuğu TIFL-I MAANİ - adı verilen, insanlığın hakikatim anlaya... TEVHÎD esroasına devamla, onu terbiye ede... Cismanî alemden geçip, ruhanî ale'me ere... Orası sır alemidir. Allah-ü Taalanın zatından gayrı orada yoktur. Orada bir başka diyar da yoktur. Orası sonsuz, bir sahradır. Manalar çocuğu - TIFL-I MAANÎ - orada uçar. Acaip ve garip şeyler görür. Ama, onlardan haber vermek mümkün olmaz. Orası kendi varlık-larından fena bulan, tevhid ehlinin makamıdır. Vahdet gözü ile bu böyledir. Allah-ü Taalanın cemalini görmekle, kendine has fani vücudu kalmaz. Güneşten gözü kamaşan da kendini göremez. Allah-ü Taalanın cemal tecelh'si önünde, nefsin nesi kalabilir ki?.. hiç... îsa Peygamber a.s. der ki:

- "insan, meleküt alemine geçmesi için, iki defa doğması lazım; ki kuşlar da iki defa doğar."

Bu kelamdan murad; ruhanî olan, mana aleminin doğmasıdır. O insanın, gerçek kabiliyetinden gelir. O da insanın simdir. Onun varlığı ve ilgileri şeriat ve hakikat ilminin birieşmesinden doğar. Çünkü yavru iki suyun bir araya gelme-sinden hasıl olur. Allah-ü Taala bunu anlatmak için şu ayetin! inzal eyledi:

- "Biz insanı karışık sudan halk ettik; onu tecrübe ederiz."

Bu mana hasıl olduktan sonra, halk denizinden geçip, emir derinliğine inmek kolay olur. Alemlerin tümü, ruh alemine göre; bir katredir. işte bunlar anlaşıldıktan sonradır ki; ruhanî ve ledünnî ilimlerin feyzi ve nuru, harfsiz, sessiz kainata dağılır.
Kaynak: Sırrül Esrar Gavsul Azam Abdülkadir Geylani Hz
ديلاور قيزاكUbeydi Asi Rufai Dervişi Arif oğlu Dilaver Cosoviç "KIZAK"

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.
Cevapla