Turkislam Aile Dersleri-1

GENEL DİNİ KONULAR ve BİLGİ PAYLAŞIM BÖLÜMÜ
Soylu Fikir

Turkislam Aile Dersleri-1

Okunmamış mesaj gönderen Soylu Fikir »

AİLE DE GÖRGÜ KURALLARI-1-

Sual: Toplumlarda yazılı olmayan birer kanun hükmünde olan görgü kurallarının önemi hakkında bilgi verir misiniz? Türk aile yapısında görgü kuralları nasıldır?
CEVAP
Görgü kuralları; toplumların inanç, eğitim, ekonomik güç, teknolojik seviye, örf ve âdetlerine göre farklılıklar gösterir. Dünyadaki toplumların görgü kuralları, değişik olabildiği gibi, zamanın geçmesi ve teknolojik ilerlemeler de bazı görgü kurallarını kaldırıp, yerlerine yenilerinin konulmasına sebep olur.
Görgüden maksat; bir toplumdaki insanların birbiriyle münasebetlerinde olgun, medeni davranışlar içinde bulunarak, fert ve toplumun huzurunu, rahatını temin eder. Ayrıca bunlar, çok sık karşılaşılan günlük işlerde bir nizam ve intizamın hakim olmasını sağlar. Böylece toplum, belli bir rahatlığa kavuşur.

Türkler, Müslüman olmadan önceki hayatlarında görgüye çok önem vermişlerdir. Obalardan meydana gelen göçebe Türk boyları, beşeri münasebetlerini organize eden seviyeli ve ciddi görgü kuralları geliştirmişlerdir. Diğer bir adı töre olan bu davranışlar, örf ve âdetler olarak toplumda uyulan kurallardır. Uymayanlar çeşitli cezalara çarptırılırdı. Müslüman olduktan sonra, eski inanışlarının yanı sıra, görgülerinden dinimize uygun olmayan tarafları da bırakarak uygun olan davranış şekilleri almışlar, uygun olanlarını ise dinin verdiği aşk ve şevkle iyice pekiştirmişlerdir. Bu bakımdan milletimiz arasında yakın zamana kadar bu kurallar, âdeta yazılı olmayan birer kanun hüviyetini muhafaza etmiştir. Böylece seviyeli, huzurlu ve sistemli bir toplum hayatı yaşanmıştır. Bugün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kurallarının çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir.

Bunlar kısaca şöyledir:
Türk ailesinde evin reisi babadır. Aile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, ailenin en saygıya layık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur. Çocuklar, her zaman şefkat ile bakılır, iyi yetişmeleri için itina edilir. Dede ve ninelerin de beraber olduğu ailelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir. Görgünün esasını büyüklere saygı ve itaat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kuralı bu temele göre şekillenmiştir.

Evde küçükler büyüklerin yanında daima edepli bulunur. Yanlarına izin alarak girer ve çıkarlar, kendilerine söyleneni dikkatle dinlerler. Büyüklerin sözüne izin almadan karışmazlar ve sözü lüzumsuz yere uzatmazlar. Kendilerine hitap edildiğinde, “Buyurun efendim” diye karşılık verirler.

Ana babanın yatak odalarına, kapıyı vurup izin almadan girmezler. Kardeşler, birbirine bağlı ve saygılıdır. Abi, abla şefkatle doludur, kendilerini küçükler karşısında mesul hissederler. Küçükler de büyük kardeşlerine hürmet gösterir, onların isteklerini yerine getirirler. Onların sözlerini dikkatle dinleyip peki efendim, baş üstüne diyerek cevap verirler. Birbirinin eşya ve oyuncaklarını izinsiz kullanmazlar. Kendilerinde olanlardan birbirine ikram ederler. Kimseyi rahatsız etmez, gürültü
çıkarmazlar.

Misafirliğe gitmeden önce ev sahibine haber verilir. Kararlaştırılan gün ve saatte gidilir. Evine girerken, kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istenir! İzin üç defa olur. İlkinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, 4 rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. Evde ev sahibinin gösterdiği yere oturulur. Eşyalar, tablolar, kütüphanedeki kitaplar izinsiz kullanılmaz. Ne ikram ederse, severek kabul edilir. Ev sahibinin o günkü hâline göre, üzüntü veya sevincine ortak olunur. Onun hoşlandığı konulardan konuşulur. Çok fazla oturulmaz. Evin içinin döşenişi, eşyaların yeri ve durumu tenkit edilmez. Giderken izin istenir, teşekkür edilir, dua etmesi istenir ve bize de buyurun denilir.


***

TOPLUMDA GÖRDÜ KURALLARI
Sual: Toplum yaşayışında görgü kuralı olarak nelere dikkat etmeliyiz?
CEVAP
Müslüman, edepli, görgülü, nazik, kibar, güler yüzlü olmalı, efendim demeden konuşmamalıdır! Edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, haya, nezaket, zarafet demektir. Edep, hiçbir hırsızın çalamadığı güzel bir ziynettir. Edep, insanla hayvanı ayıran farktır.

Hazret-i Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. İbni Mübarek hazretleri ise, (Her ilmi bilen bir âlimin, edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmemek kayıp sayılmaz. Fakat edepli biri ile görüşemezsem üzülürüm) buyurdu.

Edepli kimselerin görgülerinden bazıları şöyledir:

Sokakta:
Sokağa tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mani olmak, tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlüktür. İhtiyar, kadın ve hastalara her zaman öncelik verilir. İhtiyaçları varsa yardımcı olunur.

Yürürken:
Pek yavaş veya pek hızlı ve büyüklenerek yürümemelidir! Kur’an-ı kerimde mealen, (Böbürlenerek yürüme) buyuruldu. (Lokman 18)

Yolda, büyük bir zat veya bir âlim ile beraber giden kimse, onun önünden ve solundan değil, sağından yürür.

Taşıma araçlarında:
İnip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkin davranıştır. Gençler; yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygamber efendimiz, (Büyüklerini saymayan bizden değildir) buyuruyor. (Tirmizi)

Günümüzde bazı gençler, yer vermemek için uyur numarası yapıyor, volkmen dinliyor. Ecdada layık torunlar olmaya çalışmalıyız.

Alış verişte:
İzin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ellenilmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısrar edilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı müşterisinin memnun olacağı hâl ve harekette bulunur. Malını almayanlara kızmaz, darılmaz, aleyhlerine olacak bir sözü arkalarından da söylemez. Alış verişte her iki taraf birbirlerini aldatmaktan uzak durur.

Toplu yerlerde:
Düğün, cenaze ve bayramda daha hassas, nazik ve kibar olunur. Yere ve zamana göre uygun tavır takınılır. Cenazede, cenaze sahiplerinin üzüntüsü paylaşılır, maddi ve manevi üzerine düşen yardım yapılır, teselli edici söz ve davranışlarda bulunulur. Yakınlarını kaybedenlere daha yakın davranılır.

Düğün ve bayramlarda her zamankinden daha fazla güler yüzlü, neşeli, nazik, ikram edici olmak, büyüklere ve küçüklere uygun hediyeler vermek, gönüllerini ve dualarını almak, görgülerimiz arasındadır. Görgüde, eliyle ve diliyle başkalarını incitmemek esastır.

Komşulukta:
İyi geçim, karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirak, her karşılaştıklarında selamlaşma, hal hatır sorma, birbirinden isteklerini imkan ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır. Gürültü, çöp, pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsız etmek hiç hoş karşılanmaz. Komşu kadın ve çocuklarına ayrı bir itina, hürmet ve şefkat gösterilir.

Misafirlikte:
Misafire ikram etmelidir! Peygamber efendimiz, (Allah’a ve kıyamete inanan, misafirine ikram etsin) buyurdu. (Buhari)

Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır. Yemek için külfete girmemeli, hazırda ne varsa, onu ikram etmeli. Peygamber efendimiz, (Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahü teâlâyı üzmüş olur) buyurdu. (İbni Lâl)

Hazret-i Ali, (Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır) buyuruyor.
Misafirden hizmet beklememeli! Peygamber efendimiz, (Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurdu. (Deylemi)

Bir arkadaş anlattı: (Bir haftadır evimizde misafir kalan samimi arkadaşıma, “Bizim hanım, bir iş için dışarı çıkmıştı. Ben namaz kılana kadar sizin hanım, sofrayı hazırlarsa, çok makbule geçer” dedim. Daha sonra, bu sözüme çok gücendiklerini öğrendim. Bu acı tecrübe misafirden hizmet beklemenin doğru olmadığını göstermektedir.)

Misafir, ev sahibinin gösterdiği yere oturmalı, ona itiraz etmemelidir. Peygamber efendimiz, (Bir arkadaşın yanına gidince, oradan ayrılana kadar, o arkadaş senin emirindir) buyurmaktadır. (İbni Adiy)

Hasta ziyaretinde:
Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giydiği elbise ile gitmelidir! Giderken meyve veya çiçek gibi bir hediye götürmek iyi olur. Hastaya bakmayıp, sağa sola veya önüne bakmak uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun değildir. Hastanın yanında asık suratlı durmamalı, güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için dua etmelidir!

Okulda:
İlme son derece büyük önem veren Müslüman, ilim yuvası olan okullardaki görgü üstünde de titizlikle durmuşlardır. Çok kıymetli bir varlık olan öğretmenin sözleri dikkatle dinlenir ve bir şey istediğinde, “Peki efendim” gibi sözlerle cevap verilir. Talebeler arasında birbirine saygısızlık yapılmaz. Kaba hareket yapılmaz. Tahta, sıra, harita gibi ders âletleri tahrip edilmez. Kimsenin bedeni ve ruhi kusurlarıyla alay edilmez, küçük görülmez, tahkir edilmez. Ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket edilir. Dinimizde öğretmen [hoca] hakkı, ana baba hakkından önce gelir.

Telefonda:
Telefon eden, karşı taraf ahizeyi kaldırınca, önce kendini tanıtmalıdır! Osman Ünlü hoca, beni evden arayınca, her seferinde, ahizeyi kaldırır kaldırmaz, daha bizim, (Buyurun efendim) dememizi beklemeden, (Ben Osman Ünlü’yüm) der, maksadını kısaca anlatır, konuşmayı uzatmaz. Bunun için, telefon eden, önce kendini tanıtmalı, kısa ve öz konuşmalı, dakikalarca sohbet etmemeli ve efendimsiz konuşmamalıdır! Her yerde, her zaman, hep nazik ve kibar olmalıdır. Argo ve nahoş konuşmamalıdır. Bazı santrallerde, şunu bağlar mısınız diye sorunca, Peki efendim denmiyor, “Ayrılmayın” deniyor. Telefon eden niçin ayrılsın ki? Bir de, hı hı diyorlar. Tanımadık bir insana karşı bu uygun değildir. Telefon santrallerinde çalışan görevliler, bu yönden de bilgilendirilmelidir.

Konuşurken:
Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte, (Arkadaşı konuşurken susmak mürüvvettendir) buyuruldu. Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir.

Mektup yazarken:
Mektup, kısa ve öz olmalı, maksadı iyi anlatmalı. Büyüklere, ilim sahiplerine, mektup yazarken daha edepli olmalıdır.

Eve girerken:
Evimize Besmele ile ve İhlas suresini okuyarak girmeliyiz! Sağ ayakla içeriye girip, selam vermeliyiz! Her işe Besmele ile başlamaya alışmalıdır!

Birinin evine girerken, izin istemek gerekir. Kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istemelidir! İzin üç defa olur. Birincisinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, dört rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır! Fatih’te oturan Abdullah bey, Ahmet bey isimli bir arkadaşa, (Akşam bize gel, sana bir şey vereceğiz) der. Ahmet bey, akşam olunca, Abdullah beyin evinin zilini çalar. İçeriden, buyurun diye bir ses gelir. (Abdullah bey evde mi) der. Üsküdar’a, Kâmil beylere gittiği söylenir. O da, Üsküdar’a gider. Abdullah bey, Ahmet beyi görünce, (Sen bizim eve gidince, kendini tanıtmadın mı) der. O da, hayır der. (Kendini tanıtsaydın sana bir paket vereceklerdi) der. Ahmet bey, kapının zilini çalınca, kendini tanıtma edebini bilmediği için, tekrar Fatih’e gitmek zorunda kalır.

Sual: Bir büyüğün yanında konuşulan konuyla ilgili aklımızda olan bir söz veya hadis-i şerifi nakletmek edebe aykırı mıdır?
CEVAP
Evet. Sadece dinlemek gerekir. Bilinen şeyler anlatılmaz. Tabii bu da, büyüğüne göredir. Büyük sanılanlara göre değil.

AİLE DE GÖRGÜ KURALLARI-2-

Aksırmak
Sual: Aksırmanın [hapşırmanın] imanla, doğru söylemekle ve duanın kabul olması ile bir ilgisi var mıdır?
CEVAP
Evet vardır. Aksırmak çok iyidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Aksırmak Rahmandan, esnemek Şeytandandır.) [Tirmizi]

Hazret-i Osman aksırınca Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Müjde sana ya Osman. Şu gelen Cebrail aleyhisselamdır. Allahü teâlâdan bana haber getirdi ki: Hiç bir mümin yoktur ki, peş peşe üç kere aksırsın da onun kalbinde iman sabit olmasın.) [Tirmizi, Hakim]

Konuşurken aksıran kimsenin doğru söylediği anlaşılır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Konuşurken aksırmak, sözün doğruluğuna işarettir.) [Taberani, Hakim]

Dua ederken aksırmak da o duanın kabul olduğuna alamettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dua ederken aksırmak, duanın kabulüne işarettir.) [Taberani]

Sual: Aksırana ne demelidir?
CEVAP
Selam verenin selamını almak farz olduğu gibi, aksırana da Yerhamükellah demek Hanefi’de "Farz"dır. Bu farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Yabancı kadınların aksırmalarına yerhamükillah demek caiz değildir. Bir toplantıda, bir kimse aksırıp Elhamdülillah dese, oradaki biri, Yerhamükellah demezse, hepsi günah işlemiş olur. Biri derse diğerlerinin de söylemesi gerekmez. Söyleseler de zararı olmaz, iyi olur. Hadis-i şerifte, (Selamı ve teşmiti yayın!) buyuruldu. (İbni Asakir)

[Teşmit; aksırıp da, "Elhamdülillah" diyene, "Yerhamükellah" diyerek hayır ve bereketle dua etmektir.]

Aksırınca Elhamdülillah demeli, bunu duyan müslüman da, Yerhamükellah demeli! Daha sonra aksıran Yehdina ve yehdikümullah demeli! Oradaki başka biri de bunu söyleyebilir. Helada iken aksıran heladan çıkınca "Elhamdülillah" der veya içinden söyler. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ aksırmayı sever, esnemeyi sevmez.) [Buhari]
(Esnemek şeytandandır. Esnemeye mani olmaya çalışın. Esneyene şeytan güler.) [Buhari]

(Aksıran hamd etmemişse, hatırlatmak için Elhamdülillah de! Çünkü aksıranın hamd etmesi her derde devadır.) [Deylemi]

(Aksıran, "Elhamdülillahi Rabbil âlemin" veya "Elhamdülillahi alâ külli hal" desin. Yanındaki de "Yerhamukellah" desin. Aksıran da "Yağfirullahü lena ve leküm" desin.) [Hakim]

(Aksıran "Elhamdülillah" derse, melekler de "Rabbil alemin" derler. Aksıran "Rabbil alemin" derse, melekler bu defa "Rahimekellah" derler.) [Taberani]

(Müslümanın müslüman üzerindeki beş hakkından biri, aksırıp Elhamdülillah diyene, Yerhamükellah demektir.) [Buhari]

(Aksırıp da, "Elhamdülillah" diyene "Yerhamükellah" demek farzdır.) [Buhari]

(Aksırınca "Elhamdülillah" diyen göz ağrısı görmez.) [Taberani]
(Aksıranı teşmit etmek, diş ve kulak ağrısından korur.) [Şir’a]

(Aksırınca "Elhamdülillah alâ külli hâlin minel hal" demek 70 derde devadır.) [Hatib]

Nezle olan, üçten fazla aksırsa, her aksırışta Elhamdülillah dese caiz olur. Böyle nezle olan kimse Elhamdülillah derse bir defa Yerhamükellah denir. Bundan sonra Elhamdülillah dese de, yerhamükellah demek gerekmez. Dense de mahzuru olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aksıranı 3 defaya kadar teşmit et. Daha sonra ister et, ister etme!) [Tirmizi]
(Üç defadan fazla aksıran nezle olmuş demektir.) [Ebu Davud]

Çok kuvvetli aksırmak ve anormal şekilde esnemek uygun değildir. Uykusuzluk veya asabiyetten ileri gelenler hariç, esnemek iyi sayılmaz. Esnerken ağzı, dudağı ısırarak kapamak mümkün olmazsa, sol elin dışı ile kapatmalıdır! Yemeğe veya insanlara karşı değil de başı başka yöne çevirmelidir. Aksırırken de, çok ses çıkmaması için ağzı kapamaya çalışmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kuvvetli aksırmak da şeytandandır.) [İbni Sünni]
(Geğirirken, aksırırken sesinizi yükseltmeyin.) [Beyheki]

Sual: Aksırınca hamd edilmesi gerektiğini bilmeyen veya söylendiğinde de kabul edeceği şüpheli olan kişiler aksırınca çevredekiler "çok yaşa" diyor. O da "siz de görün" diyor. Boş laf olduklarını biliyorum da acaba aksırınca böyle söylenmesini bekleyen çevrelere bunları söylemekte bir mahzur var mı?
CEVAP
Hiç duymamış gibi hareket edilir. Ama gerçekten çok yaşa demesini bekliyorsa denebilir.

Sual: Beş kere aksıran, her aksırışta, elhamdülillah dese caiz mi?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

Sual: Beşinci defa aksırana (Yerhamükellah) denir mi?
CEVAP
Beş kere demek gerekmez. Üç kere söylemek farz-ı kifaye, fazlası müstehabdır.

Sual: İlim meclisinde aksırıp hamd edene (Yerhamükellah) denir mi?
CEVAP
İlim meclisinde aksıran hafif olarak hamd etmelidir.

Sual: Selama cevap verirken veya aksırıp elhamdülillah diyene yerhamükellah derken, mutlaka sesimizi karşımızdakinin duyması şart mı?
CEVAP
Hayır, sesimizi duyurmak değil, bunlara cevap vermek farzdır. Ortam gürültülü veya o kimse sağır olabilir yahut başka bir sebeple de duymayabilir.




Yolda yürüme şekli
Sual: Dinimizde yolda yürüme şekli de bildirilmiş midir? Yolculuğa çıkarken neler yapmak gerekir?
CEVAP
Dinimizde eksiklik yoktur. Yürüme, oturma kalkma, yatma, konuşma şekli gibi insana faydalı veya zararlı olan her şey en ince teferruatına kadar bildirilmiştir. Diğer dinlerde böyle şeyler yoktur. Yürümekle ilgili olarak Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Böbürlenerek yürüme!) [Lokman18]
([Ne çok yavaş, ne de koşarak] vasat bir şekilde yürü!) [Lokman 19]

(Rahman olan Allahü teâlânın [salih] kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler.) [Furkan 63]

(Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.) [İsra 37]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Koşarak yürümek müminin değerini düşürür.) [Ebu Nuaym]

Yürürken pencerelere ve kadınlara bakılmaz! Yolda giderken büyüklerin ve âlimlerin önünden ve solundan yürünmez! Rütbesi veya ilmi fazla olan solda yürür. Yürümede sağın, sola göre üstünlüğü vardır. Bir yere giderken, yol ikiye ayrılırsa, soracak kimse de yoksa ne yapmak gerekir? Hadis-i şerifte, (Karşınıza iki yol çıkarsa, sağdan yürüyün) buyuruldu. (B. Arifin)

Kadınlar, zaruretle sokağa çıkınca kenardan yürürler. Hanımların ayakkabıları sade olmalı, yürürken ses çıkartmamalıdır! Peygamber efendimiz de, önüne bakarak yürürdü, yürüyüşü ne yavaş ve ne pek süratli idi. Hadis kitaplarında Peygamber efendimizin yürüyüş durumunu bildiren birkaç hadis-i şerif meali:
(Yürürken [dimdik yürümez] hafif öne meyilli yürürdü.) [Müslim]
(Yolda yürürken, sağa sola hiç bakmazdı.) [Hakim]

(Yürürken gayet vakarlı, fakat hızlı giderdi.) [İbni Sad]
(Köle ve miskinlerle beraber yürürdü.) [Hakim]
(Yürüyüşünden aciz ve tembel olmadığı anlaşılırdı.) [İbni Asakir]

Yürümekle ilgili diğer hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Asa ile yürümek tevazudandır. Asa ile yürüyen kimsenin her bir adımına bir sevap yazılır.) [Deylemi]

(Asa ile yürümek, müminin alameti, Peygamberlerin sünnetidir.) [Deylemi]
(Yürürken yorulan, yürüyüşünü hızlandırırsa, yorgunluğu gider.) [Deylemi]

(Bir kimse hayvana güç gelecek yerde inip de yürürse, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır.) [Hakim]




Misafire nasıl davranmalı
Sual: Ev sahibi, misafire karşı nasıl hareket etmeli? Misafire ikram şart mı?
CEVAP
Evet şarttır. Ev sahibinin gözetmesi gereken hususlardan bazıları:

1- Misafir gelince, rızkımız azalır sanmamalıdır! Bu, şeytandan gelen bir düşüncedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Şeytan, [hayra harcatmayıp] fakir olursunuz diye korkutur, cimriliği [ve hayra harcamamayı] telkin eder. Allah ise, [hayra harcayana] mağfiret, lütuf, bolluk vaad eder.) [Bekara 268]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İblis, en azgın militanlarını malını hayra sarf edenlere gönderir.) [Taberani]

Mümin, iyi kimsedir. Bir hadis-i şerif meali:
(Müminlerin imanca en olgunu, ahlakça yüksek olanıdır. Herkes bunun yanına rahatça gelebilir, geleni gideni çok olur, başkaları ile ülfet eder, hem de kendisi ile ülfet edilir. Ülfet edemeyende [geçimsiz olanda] hayır yoktur.) [Taberani]

Misafire yedirmekle, sadaka vermekle, insanın eli daralmaz. Peygamber efendimiz, yemin ederek, (Sadaka vermekle mal azalmaz) buyurdu. (Tirmizi)

Cimrilik çok kötüdür. Misafir kabul edip cimrilikten kurtulmaya çalışmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zekatını veren, misafirlerini ağırlayan, darda olanlara yardım eden kimse, cimri sayılmaz.) [Taberani]

(Ancak şerli, kötü kimseler, misafir kabul etmez.) [Beyheki]

2- Misafir bereket getirir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir rızkı ile gelir, ev halkının günahlarının affına sebep olur.) [İ.Sünni]
(Misafir, bin bereket ve bin rahmetle gelir.) [Nisâb-ül ahbâr]

3- Hak teâlânın bir hediyesi olan misafire ikram etmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a ve kıyamete inanan, misafirine ikram eylesin!) [Buhari]

İmam-ı Evzâi, (Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır) buyurdu. Misafire ikram çok sevaptır. Misafiri nimet ve ganimet bilmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ hayır murat ettiğine hediye olarak misafir gönderir.) [E. Nuaym]

Her nimet bir külfet karşılığıdır! Külfetsiz nimet olmaz. Misafirin sıkıntısı olabilir. Yüksünmeden, yumuşaklıkla ve lütufla hizmet etmelidir!

4- Her zaman misafir gelmesini arzu etmeli. Peygamber efendimiz, (Misafir istemeyende hayır yoktur) buyurdu. (İ.Ahmed)

5- Misafir gelmezse üzülmeli. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir girmeyen eve, melekler de girmez.) [Şir’a]
(Misafirle yenilen yemekten sorgu-sual olmaz.) [Deylemi]

6- Külfete girmemeli, hazırda ne varsa onu vermeli, çeşitli ve pahalı yemekler getirmemeli! Allahü teâlâ, külfete girenleri sevmez. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahü teâlâyı üzmüş olur.) [İbni Lâl]

Hazret-i Ali, (Arkadaşın en kötüsü, külfete giren, kendisinin idare edilmesine seni mecbur kılan, seni özür dileyici işlere itendir) buyuruyor. [Külfet; Lüzumundan fazla ikram, zahmetli iş, sıkıntı.]

7- Misafire ikram ederken, herhangi bir menfaat düşünmemeli, sırf Allah rızası için hizmet ve ikram etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Garip, yatacak yer bulamayan bir misafire yardım etmek, yemek yedirmek müslümanlar üzerine borçtur.) [İ.Asakir]

İbrahim aleyhisselam, misafir olarak gelen mecusiye, (Müslüman olursan sana çok ikramda bulunurum) buyurdu. Mecusi darılıp gitti. Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim’e, (Neden onu misafir etmek için dinini değiştirmeyi şart koştun? O beni tanımadığı halde, ben onun yetmiş yıldır rızkını veriyorum) buyurdu. Hazret-i İbrahim, koşup mecusiyi buldu. (Bana misafir ol) diye ricada bulundu. Mecusi hayret etti. Hazret-i İbrahim, olayı anlattı. Mecusi, (Demek ki Allah, bana karşılıksız nimet veriyor. O halde bana İslamiyet’i öğret, müslüman olayım) dedi. Hazret-i İbrahim ona gerekli dini bilgileri öğretti. O da kelime-i şehadet getirip müslüman oldu.

8- Misafirden hizmet beklememelidir! Peygamber efendimiz, (Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurdu. (Deylemi)

9- Dini inanışı, siyasi görüşü farklı olsa da, misafiri üzecek sözler söylememelidir!

10- Misafire hizmet edene büyük sevaplar vardır. Hazret-i Ömer, misafirine bizzat kendisi hizmet ederdi. Hizmet edenler mevcut iken niçin kendisinin hizmet ettiği sorulduğunda, (İçinde misafir bulunan evde, melekler ayakta durur) hadis-i şerifini nakledip, (Melekler ayakta dururken oturmaktan haya ederim) buyurdu.

Misafir rızkı ile gelir
Misafire ikram etmek, güzelce ağırlamak gerekir. Misafire yedirilecek şeylerden korkmamalı, misafire ikram etmeyi ganimet bilmelidir! Atalarımız, (Misafir on kısmetle gelir, birini yer, dokuzunu bırakır) demişlerdir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Misafir rızkı ile gelir.) [Şir’a]
(Misafir girmeyen eve, melek girmez.) [Şir’a]

(Sofra misafirin önünde bulunduğu müddetçe, melekler ev sahibi için istiğfar ederler.) [Taberani]

(Kişi, dostlarla yediği yemekten hesaba çekilmez.) [İ.Gazali]

Evde bulunan şeyleri bolca ikram etmeli, misafire verilen çok yemeği israf saymamalıdır. Allah için olan şey, çok olsa da israf olmaz. Allah için olmayan şey, az olsa da israftır.

Misafire (ye) diye üçten fazla teklif etmemeli. Hele (Allah aşkına ye) diye zorlamamalı. Böyle zorlamalar misafiri gücendirebilir. Misafiri gücendiren Allahü teâlâyı gücendirir. Misafirden hizmet beklememeli, hadis-i şerifte (Misafirinden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurulmuştur. (Deylemi)

Hikmet ehlinden birini yemeğe davet ederler. O da, (Şu üç şartla kabul ederim der:
1- Yediğimi zehir etmezseniz,
2- Sizin çok sevdiğiniz ama benim rahatsız olacağım birini yanıma oturtmazsanız,
3- Kendimi zindanda yani mahkum gibi hissettirmezseniz.)

Teklife razı olurlar. Ev sahibi misafirin yanına küçük çocuğunu oturtur. Çocuk zararlı şeyler yapar. Ev sahibi de yemesi için ısrar edince misafir, (Verdiğin sözü bozdun. Üç şarta da uymadın, gidiyorum) der. Yine aynı zatı davet ederler. Yine üç şart ileri sürer: (Tekellüf, zulüm ve hıyanet olmazsa kabul…) der.

Tekellüf: Evinde bulunmayan şeyi zahmet ve masrafa girerek getirmek.
Hıyanet: Evinde olanı misafire ikramdan sakınmak.
Zulüm: Evde bulunan her şeyi misafire verip çoluk çocuğu aç bırakmak.

Hazret-i Ali, yemeğe davet edilince (Üç şartla kabul ederim. Bir şey almak için çarşıya gitmeyeceksiniz. Evinizde olanı da esirgemeyeceksiniz. Benim yüzümden çoluk çocuğunuzu da aç bırakmayacaksınız) buyurdu.

Yemeği acele hazırlayıp getirmelidir! Misafirleri bekletmek uygun olmaz. Davetlilerin ekseriyeti gelmişse, bir iki kişi beklenilmeden yemeğe başlanır. Gelmeyen fakir ise veya kalbi kırılacak birisi ise beklenebilir. Yalnız beş şeyde acele etmek sünnettir. Bunlardan biri, misafire yemek hazırlamakta acele etmektir.

Sofraya et ve tatlı da getirmelidir! Çünkü yemeklerin iyisini yedirmek, Allahü teâlânın rızasını celbeder. Yemekte iyi su bulundurulmalıdır! (Serin su içmek, Allahü teâlâya şükrü gerektirir) buyurulmuştur. Sofrada sirkeli salata bulundurulması iyidir. Çünkü sirke ve yeşillik hadis-i şerifle övülmüştür. Yeşil sebzelerin bulunduğu sofrada melekler hazır olur.

Yemeklerin iyisini önce getirmelidir! Arzu edenler bunlardan çokça yer. Diğer yemeklere lüzum kalmaz. Halbuki midesine düşkün olanlar çok yiyebilmek için, önce diğerlerinin, sonra da nefis yemeklerin sofraya konmasıyla lüzumundan fazla yemek yemiş olurlar. En iyisi bütün yemekleri ortaya koymalı, herkes arzu ettiğini yiyebilmelidir.

Misafir, güler yüz, tatlı dil, hoş sohbet ister. Bunlar yapılınca memnun olur. Misafiri kapıya kadar uğurlamalıdır! Hadis-i şerifte (Misafiri 7 adım geçirene, Cehennemin 7 kapısı kapanır. 8 adım geçirene, 8 Cennet kapısı açılır ve dilediği kapıdan girer) buyuruldu. (Şir’a)

Misafiri uğurlarken, (Memnun ettiniz, şeref verdiniz, her zaman bekleriz) gibi güzel sözler söyleyip, uğurlamalı, onun da dua etmesini ganimet bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Misafirin duası makbuldür.) [Beyheki]

Misafirin de giderken veya yemekten sonra (Evinizde oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi insanlar yesin!) gibi dua etmesi sünnettir. (Tirmizi)

Sual: Bir çeşit yemek yemenin sünnet ve sıhhat için daha iyi olduğu söyleniyor. Misafirlere çeşitli yemek vermek israf olur mu?
CEVAP
Misafirlere çeşitli yemekler ikram etmek israf olmaz. Misafirperver, mürüvvet sahibi bir zat, sofraya getireceği yemek çeşitlerini yazar misafirlere arz ederdi. Bir âlim buyuruyor ki: Misafirler için sofrada çeşitli yemekler bulundurmak çok hoş olur. Çünkü her insanın tabiatı da farklıdır. Bunun gibi, Allahü teâlânın, insanların istek ve arzularına göre Cennette vereceği nimetlerden onu şöyle:

1- Manzara hayranları için (Altlarından nehirler akan Cennetler) [Talak 11]

2- Giyimi, kuşamı sevenler için (Cennetteki elbiseleri ipektir.) [Hac 23]

3- Ziyneti sevenler için (Orada, altın bilezikler takarlar.) [Kehf 31]

4- Et gibi yiyecekleri sevenler için (İstedikleri cinsten kuş etleri) [Vakıa 21]

5- İçecekleri, sütleri, temiz şerbetleri sevenler için (Cennette temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır.) [Muhammed suresi 15]

(Tertemiz şarap içerler) [İnsan 21]

Kur'an-ı kerimde, Cennet ehline verilecek Şeraben tahura diye buyurulan "Temiz şarap" tan maksat, temiz bir içecektir. Türkçe şurup, meşrubat denebilir. Alkollü olan şarap ile bir alakası yoktur. Kur'an-ı kerimde alkollü içki haramdır. (Maide 90) Arapça şarap, içilen şeylere denir.

Cehennemdeki zakkum ile dünyadaki zakkum ağacının da bir benzerliği yoktur. Sadece isimleri aynıdır. Cennetteki altın, gümüş, süt, su gibi şeylerin dünyadakilerle yalnız isim benzerliği vardır.

6- Hizmet edilmekten hoşlananlar için (Çeşitli hizmetçiler onların etrafında divan dururlar.) [Tur 24]

7- Mağfireti sevenler için (Sizi, mağfiret etmek için çağırıyor) [İbrahim 10]

8- Meyveleri sevenler için (Canlarının istediği meyveler vardır.) [Mürselat 42]

9- Allahü teâlânın rızasını isteyenler için (Allah’ın rızası ise en büyüktür.) [Tevbe 72]

10- Arzusu Allahü teâlâyı görmek olanlar için (Güzel amel işleyen müminlere Cennet ve bir de fazlası [Allah’ın cemalini görmek] var.) (Yunus 26) [Şir’a]

Sual: Misafirlikte yenilen yemekten misafire mi, ev sahibine mi hesap yoktur?
CEVAP
Her ikisine de hesap yoktur.


AİLE DE GÖRGÜ KURALLARI-3-

Misafirin görevleri
Sual: Misafir, ev sahibine karşı nasıl hareket etmelidir?
CEVAP
Misafirin gözetmesi gereken edeplerden bazıları şunlardır:

1- Davete geç kalmamalı, erken de gitmemelidir. Giderken, biraz yiyip gitmek sünnettir. Sırf yemek için değil, ev sahibini memnun etmek için gittiği belli olmalıdır!

2- Misafir, sağına soluna bakmamalı, sıkıntı vermekten çekinmelidir. Ev sahibinden izinsiz bir başka misafire bir şey ikram etmemelidir! Ev sahibinin gösterdiği yere oturmalı, izinsiz nafile oruç tutmamalı ve ev sahibi teklif etmeden imam olmamalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir, evin baş köşesine oturmasın!) [Müslim]

(Misafir, ev sahibinden izinsiz [nafile] oruç tutmasın ve gösterilen yere otursun! Çünkü ev sahibi evinin âdetini daha iyi bilir.) [İbni Asakir]

(Misafir olan bir kimse, ev sahibine imam olmasın!) [Tirmizi]

3- Sofraya edepli bir şekilde oturmalı ve bu edebi sonuna kadar muhafaza etmeye çalışmalıdır! Resul-i Ekrem efendimiz, yer sofrasına bazen diz çöker, bazen de sağ ayağını bükerek sol ayağı üzerine oturup buyururdu ki:
(Yemek yerken yaslanmam! Ben Allah’ın kuluyum; kul nasıl yerse öyle yer, öyle otururum.) [Buhari]

Yemek yerken yaslanmak günah değildir. Başkalarının yanında mazeretsiz yaslanmak edebe aykırıdır.

4- Gelen yemekte kusur bulmamalı. Bir kusuru olsa da söylememeli. Mesela yemeğin tuzu fazla veya noksan olsa, yahut yemekten hoşlanmasa, bir şey dememeli, beğenmediğini belli etmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Misafirin, gelen yemeği beğenmemesi, ona şer olarak kâfidir.) [İbni Ebiddünya]

5- Misafir, arzu ettiği şeyleri istememeli, gelen ile iktifa etmeli, “Şu var mı?” diye belli bir yemek istememelidir! Eğer ev sahibi, birkaç yemek ismi sayıp (Hangisini hazırlayalım?) diye sorsa, külfetten uzak, sıkıntıya sokmayacak şekilde daima kolay, ucuz ve zahmetsiz olanını tercih etmelidir! Peygamber efendimiz, muhayyer bırakıldığı iki şeyden, daima hafifini, kolay olanını tercih ederdi. (Buhari)

Atalarımız, (Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer) buyurmuştur. Ekmeğe hürmet gerekir. Ekmeğe hürmet, ona katık aramamaktır. İnsanı ayakta tutan ve ibadet etmeye imkan veren her yemek, berekettir; onu beğenmemek doğru olmaz. Sadece ekmekle sirke verilse küçümsenmemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir evde ekmeğe katık olarak sirke varsa, bu ev yoksul sayılmaz.) [Tirmizi]

(Ya Rabbi, sirkeye bereket ver. Sirke, ne güzel nimettir. Benden önceki enbiyanın katığı da sirke idi. Sirke olan evin, başka katığa ihtiyacı yoktur.) [İbni Mace]

6- Ev sahibinin veya oradaki diğer misafirlerin hoşuna gitmeyecek hareketlerde bulunmamalı, tiksinti verecek hareket ve sözlerden uzak durmalıdır.

7- Dini inanışı, siyasi görüşü farklı olsa da, ev sahibini veya oradakileri üzecek sözler söylememelidir.

8- Misafir, gereği gibi ikram yapılamamış olsa da, gönül hoşluğu ile ve memnuniyetini ifade edecek şekilde ayrılmalıdır! Mesela (Çok memnun olduk, Allah razı olsun, evinizde oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi insanlar yesin!) gibi dua etmesi sünnettir. (Tirmizi)

Peygamber efendimiz, kendisi ev sahibine, en güzel dualarda bulunur ve müslümanlara da, (Ev sahibine bereketle dua edin) buyururdu. (Beyheki)

Böyle yapmak, çok az da olsa bir iyiliği küçük görmemek güzel ahlakın alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, güzel ahlakı ile, gündüzü oruçla, geceyi ibadetle geçirenlerin derecesine yükselir.) [Tirmizi]

9- Ev sahibinden izinsiz veya habersiz evi terk etmemelidir! Peygamber efendimiz, böyle habersiz gitmeyi, hiç uygun görmezdi. Giderken de yine ev sahibine dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a ısmarladık demeden ayrılan misafir, hırsız olarak girmiş, yağmacı olarak çıkmış olur.) [İ.Gazali]

10- Yatılı olarak giden misafir, ev sahibine ağırlık vermemek için, zaruret yoksa, üç günden fazla kalmamaya, yük olmamaya gayret etmelidir!
Eğer ev sahibi samimi olarak ısrar ederse, daha fazla kalınabilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Misafirlik üç gündür. Fazlası sadakadır. Misafirin, ev sahibini sıkacak kadar çok kalması helal değildir.) [Buhari]

Sual: Misafir olduğumuz evde yere bir şey dökülse, kendimiz temizlemeye çalışsak uygun olur mu?
CEVAP
Ev sahibi, temizliğimi beğenmedi, evimi temizliyor diye üzülüp, mahcup olabilir. Ev sahibi üzülmeyecekse, ondan izin alınarak temizlik yapılabilir.



Misafir için külfete girmek
Sual: Misafiri gücendirmeden ona nasıl ikram etmelidir?
CEVAP
Misafiri nimet bilmeli. Her nimetin bir külfet karşılığı olduğu da unutulmamalı. Külfetsiz nimet olmaz. Elbette misafirin sıkıntısı olur. Yüksünmeden hizmet etmeli! Yani yüksünsek bile bunu asla misafire hissettirmemeli. Ülfetin şartı, külfeti terktir. Külfeti olmayanın ülfeti artar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Salihler, külfete girmez ve zahmet vermez.) [Dare Kutni]
(Misafir için külfete girme, misafir üzülebilir. Misafirini üzen Allahü teâlâyı üzmüş olur.) [İbni Lâl]
(Müminin külfeti azdır.) [Beyheki]

Külfet: Lüzumundan fazla ikram, zahmetli iş, sıkıntı.
Ülfet: Samimiyet, dostluk iyi geçinmek.

Misafire iyi muamele etmeli. İmam-ı Evzâi, (Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır) buyurdu. Evde bulunan şeyleri bolca ikram etmeli, misafire verilen çok yemeği israf saymamalı. Allah için olan şey, çok olsa da israf olmaz. Allah için olmayan şey, az olsa da israftır.

Misafire ye diye üçten fazla teklif etmemeli. Hele (Allah aşkına ye) diye zorlamamalı. Bunlar misafiri gücendirebilir.

Hazret-i Ali buyuruyor ki: Daveti ancak şu üç şartla kabul ederim:
1- Bir şey almak için çarşıya gidilmeyecek.
2- Evinizde olan da esirgenmeyecek.
3- Benim yüzümden çoluk çocuk da aç kalmayacak.

Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır. (Hazret-i Ali)

Arkadaşlarımdan bana en çok ağırlık vereni benim için külfete giren ve bu suretle kendisinden çekindiğim kimsedir. Yalnız iken nasılsam, onunla beraber bulunduğum zaman da davranışımı değiştirmediğim kimseyi ise çok severim. (İmam-ı Cafer-i Sadık)

İki arkadaşın aralarının açılması, fuzuli külfetler yüzündendir. Ziyaretine gittiği arkadaşı, lüzumsuz bir sürü külfete girince, insan bir daha ziyaretine gitmez. (Fudayl bin İyad)

İki arkadaştan birinin diğerinden çekinmesi, mutlaka birinin kusurundandır. (Cüneyd-i Bağdadi)

Çeşitli zahmetlere giren, arkadaşına ağırlık vermiş olur. Bu suretle kendisinden çekinilir. Yalnız iken nasıl hareket ediyorsa, arkadaşı varken de öyle hareket eden kimse ile arkadaşlık kolay olur. Yanımızda ev kıyafeti ile duramayan arkadaş bizden çekiniyor demektir. Bu ise samimi olamamanın alametidir.



Davete gitmeli mi?
Sual: Ziyafetlere, davetlere, mesela düğün yemeğine gitmek vacip mi, sünnet mi? Davet edilince, gitmemek günah mıdır?
CEVAP
(Buhari)deki hadis-i şerifte, (Davete icabet etmeyen, Allah ve Resulüne isyan etmiştir) buyuruluyor. Âlimler bu hadis-i şerifi açıklamış, her çeşit davete icabet etmenin vacip değil, sünnet olduğunu bildirmişlerdir. (Menahic-ül-ibad)

Düğün yemeğine çağırılınca gitmek de sünnettir. Bazı âlimler vacip demişlerdir.
Yalnız, günah işlenmiyorsa gitmek sünnettir. Şartlardan biri noksan olan ziyafete gitmek sünnet değildir.

Mesela, yemek riya ve şöhret için değilse, helal maldan hazırlanmışsa, içki, çalgı ve benzeri günah olan şeyler yoksa, zengin-fakir ayrımı yapılmadan herkes davet edilmişse, böyle davete, sünnet olduğunu düşünerek gitmeli, karın doyurmayı ve başka şeyleri düşünmemelidir.

Süfyan-ı Sevri hazretleri buyuruyor ki:
(Allah rızası için niyet etmeden yemeğe davet edene, bir günah yazılır. Böyle niyet etmeden gidene de, iki günah yazılır)



Latife yapmak
Sual: Şaka yapmak, fıkra anlatıp insanları güldürmek iyi bir şey mi?
CEVAP
Asık yüzlü, somurtkan insanların pek sevilmediğini hepimiz biliriz. Güler yüzlü insanların sattığı sirkeyi alırız da, asık suratlı insanların sattığı balı almak istemeyiz. Bu, insanların tabiatında var.

Yoğun çalışmalar ve üzücü olaylar karşısında sıkılan insanın, neşeli olmaya ihtiyacı vardır. Bunun için ara sıra [dini hususların haricinde] fıkra anlatmak, şakalaşmak iyi olur. Peygamber efendimizin de şakalaştığı, (Ben de şaka yaparım, fakat doğru konuşurum) buyurduğu hadis kitaplarında bildirilmektedir. Bir defasında, yaşlı bir kadına, (Cennete kocakarı girmez) buyurunca, kadıncağız üzülür. Bunun üzerine kadına, (Sen o zaman genç olursun) buyurur.

Güler yüzlü, yumuşak ve cana yakın insanlarla konuşmak, tanışmak ve kaynaşmak kolaydır.
Asık suratlı insanlar ile konuşmak, sıkıntıdır. İhtiyaç kadar konuşur, bir an önce ayrılmak isteriz.




Uyku adabı
Sual: Uyku adabı nelerdir?
CEVAP
Günümüzün ortalama üçte biri uyku ile geçmektedir. Gafletle geçmemesi için uykuyu da değerlendirmek gerekir. Müminin her hareketi şuurlu olmalıdır. Gafletle yatıp gafletle kalkmamalıdır!
Rastgele yatağa girip uyumak doğru değildir.

1- Yatağa abdestli girmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Abdestli yatanın ruhu Arşa yükselir ve gördüğü rüyalar doğru olur. Abdestsiz yatanın ruhu yükselmez, gördüğü rüyalar, karışık olur, doğru çıkmaz.) [İ. Gazali]

(Abdestli yatan, gece ibadet eden ve gündüz oruç tutan kimse gibi sevap kazanır.) [Hakim]

2- Misvaklanıp sağ yanı üzere kıbleye karşı yatmak sünnettir. Uyku, ibadetleri kuvvetle ve sağlam yapmak niyetiyle olursa ibadet olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali]

3- Borçları ve önemli işleri olan kimse, vasiyetini yazmadan yatmamalıdır! Çünkü sabaha çıkacağını kimse bilemez. Eğer vasiyetsiz ölürse, Kıyamete kadar konuşamaz. Ölüler kendini ziyaret eder, onunla konuşmaya çalışırlar, fakat o cevap veremez. O zaman (Bu miskin vasiyetsiz ölmüş) derler. Vasiyet olarak, varsa kul borçlarını, namaz ve oruç kazaları gibi Hak borçlarını yazmalı, ölümünden sonra ne yapılmasını istiyorsa bildirmelidir!

4- Günahlarına tevbe edip uyumalıdır! Herkese iyilik yapacağına, uyandığı zaman kimseye fenalık etmeyeceğine niyet ederek yatmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hiç kimseye zulüm ve kin hissi duymadan yatanın günahları affolur.) [İ. Ebiddünya]

5- Yatarken, gece ibadete kalkmaya niyet etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gece ibadet etmek niyetiyle yatan, fakat uyku galebe çalıp sabaha kadar uyanamayan, niyeti sebebiyle gece ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. Uykusu da kendisine Allahü teâlânın ihsan ettiği bir sadaka olur.) [İbni Mace]

6- İyice uyku gelmeden yatmamalıdır! Kıymetli ömrü uyku ile geçirmemelidir! İhtiyaç kadar uyumalıdır!

7- Yatarken Âyet-el-kürsi, üç İhlas ve bir Fatiha, iki Kuleuzüyü okumalıdır! Salevat-ı şerife getirmelidir! "Amenerresulüyü yatsıdan sonra okumayı âdet edinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gece Bekara suresinin son iki âyetini okuyana, bu iki ayet, her şey için kâfidir.) [Müslim]

8- Uykunun bir nevi ölüm, uyanmanın da dirilmek olduğunu düşünmelidir! Hazret-i Lokman, oğluna (Oğlum, ölümden şüphen varsa, uyuma! Uyumak mecburiyetinde kaldığın gibi, ölmeye de mahkumsun. Eğer dirilmekten şüphe ediyorsan, uykudan uyanma! Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin) buyurmuştur.

9- Yatarken yarınki hayırlı işleri yapabilmek için istirahat etmeye, sabah namazına kalkmaya ve ertesi gün hayırlı işler yapmaya niyet etmeli! Böyle niyet edenin uykusu ibadet olur. Gece uyanınca dua etmeyi âdet haline getirmeli! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uykudan uyanınca, "Allahümmağfirli" derse, duası kabul olur.) [İ. Ebiddünya]

10- Henüz sabah namazının vakti girmeden, yani seherde kalkmaya çalışmalıdır. Seher vakti kalkmak berekettir. Hele sabah namazının vakti girdikten sonra, güneş doğana kadar uyumak rızk yönünden de zararlıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sabah uykusu, rızka manidir.) [Beyheki]

İbni Abbas hazretleri, sabah vakti oğlunu uyur görünce buyurdu ki:
(Oğlum, rızıkların dağıtıldığı saatte uyunur mu? Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur.) [Şir’a]

Yatarken
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yatarken Fatiha ve İhlası okuyan, ölüm hariç, her şerden emin olur.) [Bezzar]

(Yatarken Kâfirun suresini okuyan şirkten beri olur.) [Tirmizi]

(Yatarken Mülk [Tebareke] suresini okumadan yatma! Çünkü ölürsen kabirde sana yoldaş olur.) [Ey Oğul İlmihâli]

Tok karnına uyumak
Mümkün mertebe yemeği yatarken yememelidir! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Tok karnına uyumak, kalbi katılaştırır.) [Taberani]
Yenilen yemekleri namaz kılarak veya helal kazanç yollarında eritmeye çalışmalıdır!

Yüzükoyun uyumak
Peygamber efendimiz, yüzükoyun yatan birine, (Kalk, bu yatış, Cehennem ehlinin yatışıdır) buyurdu. Yüzükoyun ve örtüsüz yatan birine de, (Bu, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir yatış şekli) buyurdu.

Sual: Çorapla yatıp uyumanın mahzuru var mıdır?
CEVAP
Hayır, hiç mahzuru yoktur.

Sual: (Sırtüstü yatmak peygamberlerin âdeti) deniyor. Doğru mu?
CEVAP
Sırtüstü yatmak bizim dinimizde mekruhtur.


AİLEDE GÖRGÜ KURALLARI-4-

Yemeği beraber yemek
Sual: Birlikte yemek yenince, birinden ötekine hastalık geçeceği söyleniyor. Bu bakımdan yemeği çoluk çocuk ile aynı kaptan yemeyip ayrı kaptan mı yemelidir?
CEVAP
Yemek işi, ibadet değil, âdettir. Her mubah âdette olduğu gibi, yemek yerken de, o ülkenin âdetine uymakta, ayrı kaplarda yemekte mahzur yoktur. Bulaşıcı hastalığı olan kimsenin, diğer insanlarla düşüp kalkması uygun olmaz. Bulaşıcı hastalıkların çevreye yayılmasını önlemek için dinimiz, karantinaya büyük önem vermektedir. Bulaşıcı hastalık bulunan yere girilmemesini ve burada bulunanların da başka yere gitmemesini emretmektedir.

Bulaşıcı hastalık bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak edilmesinin iki sebebi vardır.
1- Sağlam olanlar, hastaların yanından ayrılınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, hastalar, perişan ve helak olur.

2- Bulaşıcı hastalık bulunan yerde, mikroplu hava, herkesin içine yerleşince, o yerden başka yere gidenler, hastalıktan kurtulamadığı gibi, hastalığı başka yere götürüp, sağlam insanlara da bulaştırmış olur. Bu bakımdan karantinaya önem verilmelidir.

Bulaşıcı hastalığı bulunmayan aile fertlerinin birlikte sofraya oturup yemek yemelerinde mahzur yoktur. Hatta bugünkü tıbbın açıkladığına göre, birlikte yemek yenince, birinden diğerine mikrop geçmekte, vücut o mikroba karşı bağışıklık kazanmaktadır. Çocuklara, büyüklere yapılan aşılar da, bir cins mikrop verilmesidir. Aşı ile verilen mikroba bağışıklık kazanan kimse, o mikropla karşılaştığı zaman hastalanmaz. Birlikte, rahmet ve bereket vardır. Birlikte yemenin fazileti hakkında bildirilen hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Yemeği, toplu olarak yiyiniz; bereket topluluktadır.) [İbni Mace]

(Bir kişilik yemek, iki kişiye, iki kişilik yemek, dört kişiye, dört kişilik yemek de sekiz kişiye kâfi gelir. Allahü teâlânın fazlı, bereketi toplulukla birliktedir.) [Müslim]

(En şerliniz, yemeği yalnız yiyendir.) [İ.Şarani]
(Yemeği beraber yiyenin kalbi yumuşar.) [Harâiti]
(Allahü teâlânın en çok sevdiği sofra, çevresinde fazla el bulunan sofradır.) [Taberani]

(Yemeğin hayırlısı toplulukta yenilendir.) [Harâiti]
(Toplu halde yiyin, bir kişinin yemeği iki kişiye yeter.) [Taberani]

Bazıları, (Ya Resulallah, çok yediğimiz halde doymuyor, yemeğin bereketini göremiyoruz) dediler. Peygamber efendimiz bunlara, (Sizler yemeği ayrı yiyorsunuzdur. Yemeği beraber yer, besmele çekerseniz, yemeğiniz bereketli olur) buyurdu. (İbni Mace)

Yemeği çoluk çocukla yemek muhabbeti de artırır. Çok çocuklar, birlikte yiyebilmek için babalarının işten gelmesini beklerler. Çocuklarından ayrı yemek yemeyi âdet haline getirmemelidir.





İyiliğe teşekkür etmeli
Sual: İyiliğe teşekkürün dindeki yeri nedir?
CEVAP
İyilik edene, mal ile, hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamayan, hamd ve sena, teşekkür ve dua eder. İyiliğe karşı, iyilik yapmak, insanlık vazifesidir. Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en güzel şekli veren, lüzumlu uzuvları, kuvvetleri ihsan eden, herbirini bir ahenk ile işleterek sıhhat veren, akıl ve zeka bahşeden, çoluk çocuk, ev, ihtiyaç eşyası, gıda, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce bir sahibe, bu nimetleri sebepsiz, karşılıksız ihsan eden ve her an yok olmaktan, düşmandan, hastalıktan muhafaza eden ve bize hiç ihtiyacı olmayan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi olan Allahü teâlâya şükretmemek, kulluk hakkını ödememek ne büyük kabahat, ne çok zulüm ve ne alçak bir vaziyet olur? Hele, Ona ve nimetlerin Ondan geldiğine inanmamak veya bunları başkasından bilmek en büyük zulüm, en çirkin yüz karası olur.

İyilik övülmeli
Bir kimseye her ihtiyacı verilse, her ay yetecek para, gıda hediye olunsa, bu kimse, o ihsan sahibini her yerde, herkese nasıl över. Gece gündüz onun sevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmaya uğraşmaz mı? Onu dertlerden, sıkıntılardan muhafaza etmeye çalışmaz mı? Ona hizmet edebilmek için, kendini tehlikelere atmaz mı? Bunları yapmasa, o ihsan sahibine hiç kıymet vermese, herkes onu ayıplamaz mı? Hatta, insanlık vazifesini yapmıyor diye cezalandırılmaz mı?

İyilik eden bir insanın hakkına böyle riayet ediliyor da, her nimetin, her iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü teâlâya şükretmek, Onun beğendiği, istediği şeyleri yapmak niçin gerekmesin? Elbette, en çok Ona şükretmek, ibadet etmek gerekir. Çünkü, Onun nimetleri yanında başkalarının iyilikleri deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta diğerlerinden gelen iyilikleri de, yine O göndermektedir.

Şükür, her nimetin Allahü teâlâdan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasak ettiklerinden sakınan şükretmiş olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşad etmek de şükür sayılır.

Kalbi yumuşatmak için
Katılaşan kalbleri korku veya şükür halindeki gözyaşı ile yumuşatmak gerekir. Kur'an-ı kerimde şükredilmesi emredilmektedir:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekara 152]
[Nankörlük, şükretmemek, nimetleri Allahü teâlâdan bilmemek demektir.]

(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.) [İbrahim 7]

(Kullarımdan şükreden azdır.) [Sebe 13]

Hadis-i şerifte de (Kıyamet günü "Şükredenler gelsin!" diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her halükârda Allahü teâlâya şükredenlerdir) buyuruldu. (İ.Gazali)

Şükür nedir?
Şükür, İslamiyet’e uymak demektir. Dinimizin emirlerine uyan şükretmiş olur.
Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama buyurdu ki:
(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazali]

Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur.

Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hatta vasıtalara şükür de şükür olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlara teşekkür etmeyen Allahü teâlâya şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]




Nasılsın demek
Sual: Alışkanlık halinde nasılsın diyoruz. Maksatsız nasılsın demek uygun mudur, riya mıdır?
CEVAP
Uygun değildir. Eski âlimler, bir kimsenin derdine deva olamayacaksa, laf olsun diye nasılsın demezlermiş. Nasılsın dediğimiz kimse, (Şu kadar paraya ihtiyacım var, şu derdim var) derse, eğer gücümüz yeterken buna yardım etmezsek, nasılsın dememiz anormal bir şey olur. Derdine deva olabileceğimiz kimseye nasılsın demeliyiz. Nasılsın demek, bir ihtiyacın varsa göreyim demektir. İhtiyacını görmeyeceksek nasılsın dememiz samimiyetten uzak olur. Hiç değilse, (Elhamdülillah iyiyim, Allah razı olsun) diye dua etmesini sağlamak gayesiyle söylersek, nasılsın dememiz boşa gitmez, riya olmaz.

Sual: Bir arkadaşım var. Nasılsın dediğim zaman, Allah razı olsun diyor, ama o da benim hatırımı sormuyor. Onun da bana sen nasılsın demesi gerekmez mi?
CEVAP
Dua ettiğine göre memnuniyetini bildiriyor. Evet onun da nasılsın demesi gerekir ama, belki bir mazereti vardır. Nasılsın dese, siz de şu kadar paraya ihtiyacım var deseniz, vermese arkadaşlığa sığmaz, verse belki kendi ihtiyacı vardır. Derdine deva olamayacağıma göre hiç sormayayım diyordur.

Bazı eski âlimler, bir kimsenin derdine deva olamayacaksa, laf olsun diye nasılsın demezlermiş. Nasılsın demek bir ihtiyacın varsa göreyim anlamında olduğu gibi, onun (Elhamdülillah iyiyim, Allah razı olsun) diye dua etmesini sağlamaktır. Müslüman, beterin beteri var diyerek mevcut hâline şükreder.

Nasılsın dediğiniz zaman, o kimse de paraya ihtiyacım var derse, hemen cüzdanı çıkarıp öylece önüne koyarsanız, herkese rahatça nasılsın diyebilirsiniz. Yahut sırf dua ettirmek, duasını almak için de nasılsın denebilir.





Esnemek
Sual: Esnemeyi durdurmak gerekir mi? Bir duası var mıdır?
CEVAP
Esnemek mekruhtur. Esnemek midenin dolu olmasından ve bedenin ağırlaşmasından meydana gelir. Dudağı ısırarak mani olmaya çalışmalıdır. Böyle yapamayan, sol elin arkası ile ağzını kapatmalıdır. Üç hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ esnemeyi sevmez.) [Buhari]
(Esnerken ağzınızı kapatın.) [Müslim]
(Esnemek şeytandandır.) [Buhari]

Her esneme şeytandan değildir. Yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde de sinirsel esnemeler olur. Peygamberler esnemekten mahfuzdur. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
Esnemeyi def etmenin çaresi, Peygamberlerin hiç esnemediklerini hatırlamaktır. Peygamber efendimizin de esnemediğini hatırlayıp hemen salevat getirmektir. Kuduri rahmetullahi aleyh, (Biz bunu defalarca tecrübe ettik ve doğruluğunu gördük” buyuruyor. Ben de tecrübe ettim ve doğru olduğunu gördüm. (Redd-ül muhtar)






Geğirmek
Sual: Çok geğiriyorum. Ne yapmam lazım?
CEVAP
Geğirmek çok yemenin alametidir. Hastalık hariç, aç insan geğirmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Geğirmeni kısalt. Zira bu dünyada çok doyan, ahirette çok açlık çeker.) [Hakim]

(Yanımızda geğirme. Dünyada çok tok olan [çok yiyip içen], ahirette en uzun açlığı çeker.) [Tirmizi]

Geğirirken yemeğe veya insanlara karşı değil de başı başka yöne çevirmeli, çok ses çıkmaması için ağzı kapamaya çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Geğirirken, aksırırken sesinizi yükseltmeyin.) [Beyheki]




İkramı reddetmek
Sual: Gittiğim yerlerde çeşitli sebeplerden dolayı bazı bahaneler bularak yapılan ikramları kabul etmiyorum. Günah oluyor mu?
CEVAP
Meşru bir mazeretiniz yoksa, yiyip içilmesi haram olmayan ikramı reddetmek uygun değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimseye bir arkadaşı ikramda bulunursa, onu kabul etsin! Çünkü o Allahü teâlânın ikramıdır. Allahü teâlânın ikramını da reddetmeyin!) [Ebu Nuaym]

(Arkadaşının evine gelip de, önüne konulanı yememek cefadır.) [Deylemi]





Oturmanın edebi
Sual: Otururken kıbleye karşı oturmak gerekir mi?
CEVAP
Kıbleye dönüp oturmak sünnettir. Özürsüz [mazeretsiz] kıbleye karşı ayaklarını uzatmak mekruhtur. Bir mazeretle veya yanlışlıkla uzatmak mekruh olmaz. (Redd-ül-muhtar)

Birçok kişi ile oturunca, birbirinin yüzüne doğru oturmak gerekir. Çünkü, namaz dışında mümine doğru dönmek Kâbe’ye dönmekten efdaldir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ey Kâbe, ey Beytullah, seni Allah, şerefli, mükerrem ve muazzam kıldı. Fakat mümin, hürmet bakımından senden daha kıymetlidir.) [Taberani]

Yalnız otururken, başka tarafa dönmeye ihtiyaç yoksa, kıbleye dönerek oturmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her şeyin en güzel ve en uygun bir şekli vardır. Oturma şeklinin en güzeli de, kıbleye karşı oturmaktır.) [Ebu Davud]

Sual: Bacak bacak üstüne atarak oturmak, günah mıdır?
CEVAP
Günah olmaz. Büyüklerin yanında böyle oturmak, edebe aykırı olduğu için, uygun değildir. Resulullah efendimiz, kızının yanında bile, mübarek ayaklarını uzatmazdı.








Konuşurken sözü kesmek
Sual: Konuşurken sözü kesmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir din kardeşi konuşurken susmak mürüvvettendir.) [Hatib]

Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir.







Taziye etmek
Sual: Müslümanın cenazesi olunca ne yapmalı?
CEVAP
Taziye etmeli, yani sabretmesini söylemeli ve cenazesinin hizmetine koşmalıdır.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanın, müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selamını almak, hastalanınca ziyaret etmek, cenazesine gitmek, davetine icabet etmek, aksırıp da elhamdülillah dediği zaman, yerhamükallah demektir.) [Müslim]

Cenaze sahiplerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, taziye etmek, yani, başın sağ olsun demek gibi, sabır tavsiye etmek müstehaptır. Taziye için, (Azamallahü ecrek ve ahsene azaek ve gafere limeyyitik) denir ki, (Allahü teâlâ, sevabını, dereceni arttırsın ve güzel sabretmeni nasip eylesin ve meyyitinin [ölünün] günahlarını af eylesin) demektir.

Musibete uğrayanı teselli etmelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Çocuğu ölen kimseyi teselli edene Cennet hırkası verilir. Musibete uğrayanı teselli eden, onun sevabı kadar sevap kazanır.) [Tirmizi]

Resulullahın taziyesi
Resulullah efendimizin taziye mektubu şöyledir:
Allahü teâlâ sana selamet versin! Ona hamd ederim. Herkese iyilik ve zarar, yalnız Ondan gelir. Allahü teâlâ, sana çok sevap versin. Sabretmeni nasip eylesin! Onun nimetlerine şükretmenizi ihsan eylesin! İyi bilmeliyiz ki, kendi varlığımız, mal, servet, kadın ve çocuklarımız, Allahü teâlânın, sayısız nimetlerinden, tatlı ve faydalı ihsanlarındandır.

Bu nimetleri, bizde sonsuz kalmak için değil, emanet olarak kullanmak, sonra geri almak için vermiştir. Bunlardan, belli bir zamanda faydalanırız. Vakti gelince, hepsini geri alacaktır.

Allahü teâlâ, nimetlerini bize vererek sevindirdiği zaman, şükretmemizi, vakti gelip geri alınca da, sabretmemizi emreyledi.

Senin bu oğlun, Allahü teâlânın tatlı, faydalı nimetlerinden idi. Geri almak için sana emanet bırakmış idi. Şimdi, geri alırken de, sana çok sevap, iyilik verecek, acıyarak, doğru yolda ilerlemeni, yükselmeni ihsan edecektir.

Bu ihsana kavuşabilmek için sabretmeli, Onun yaptığını hoş görmelisin! Kızar, bağırır, çağırırsan, sevaba kavuşamazsın ve sonunda pişman olursun.

İyi bil ki, ağlamak, sızlamak, belayı geri çevirmez, üzüntüyü dağıtmaz. Kaderde olanlar başa gelecektir. Sabretmek, olmuş bitmiş şeye kızmamak gerekir. Allahü teâlâ, hepinize selamet versin!

Sual: Cenaze defnedildikten sonra, mezarlıkta bulunanların, cenaze sahiplerine taziyede bulunmaları bid’at midir?
CEVAP
Bid'at değildir.

Sual: Ölü için kaç güne kadar taziye etmek uygun olur?
CEVAP
Üç günden sonra taziye yapmak mekruhtur. Ancak uzakta olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekruh olmaz.

Sual: Van’da cenaze çıkan eve giren herkes, Fatiha diyor. Herkes Fatiha okuyup ölüye bağışlamak bid’at mi?
CEVAP
Âdette bid'at olduğu için caizdir.

Sual: Ölü sahibi, taziyeyi kabul için evde üç gün durması gerekir mi?
CEVAP
Durması caizdir. Ama durmaması iyidir. İbni Âbidin hazretleri, (Ölü sahibinin taziye için evinde oturması mekruh, kabristandan çıkarken taziye mekruh değildir) buyuruyor.

Sual: Ölüyü taziyeye gelenlere bir şeyler ikram etmek caiz mi?
CEVAP
Eve gelene bir şey ikram etmek âdettir, caizdir.

Sual: Taziye için uzaktan gelen misafire yemek yedirmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Ölü evine yemek getiriliyor. Ekşimemesi için taziyeye gelenlere vermek caiz mi?
CEVAP
Fakire vermek sevap. Ölünün ruhuna bağışlanır.

Sual:Taziye(Başsaglığı mesajı), mektup ile de olur mu?
CEVAP
Evet olur.


Çeşitli sual ve cevaplar

Sual: Düğüne, davete gidenin, başkasını da götürmesi caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Helaya başı örtülü girmek müstehap mı?
CEVAP
Evet.

Sual: (Beni de davet eder misin?) diyerek davet ettirmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Evinde davet olan arkadaşın zilini çalıyoruz. Bizi görünce ister istemez buyurun diyor. Böyle davete gitmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Telefon eden, kapı zilini çalan gibi, dört rekat namaz kılınacak kadar bekledikten sonra mı tekrar telefon etmeli?
CEVAP
Evet.

Sual: Dört katlı apartmanın merdivenlerinin temizliği nasıl yapılır?
CEVAP
Aralarındaki anlaşmaya göre yapılır.

Sual: Kadının, erkeğin önünden geçmemesi iyi bir âdet mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Evin önüne pislik bırakan kimseyi, şikayet etmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir arkadaş bize iyilik edince, teşekkür etmeyip gıyabında dua etsek mahzuru olur mu?
CEVAP
Yüzüne karşı da teşekkür etmeli, gıyabında da dua etmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İyilik gördüğüne Cezakellahü hayran kesira [Allah, seni çok hayırla mükâfatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ.Asakir]

(Bir müslüman, arkadaşının gıyabında dua edince, bir melek de ona, "Aynen bir mislini de Allah sana versin" diye dua eder.) [Müslim]
Meleğin duası ise elbette kabul olur.

Sual: Kadının sigara içmesi, erkeğe göre daha uygunsuz. Külhanbeyi gibi, bacak bacak üstüne atıp, dumanını insanın yüzüne karşı üflemesi doğru mudur?
CEVAP
Bir şey zararlı ise, kadına da erkeğe de uygun olmaz. Şu kadar var ki, bir ülkenin örf ve âdetine uymak gerekir. Uyulmazsa tuhaf karşılanır. Bazı şeyler zengine ayıp sayılmasa da, fakir için ayıp sayılır. Mesela dolmuşla gideceği yere taksiyle gitmesi fakir için uygun karşılanmaz. Zenginin en lüks vasıta ile gitmesi uygunsuz olmaz. Hatta şükretmek için nimeti göstermek olur. Çünkü Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri kullananları severim) buyuruyor.

Bazı şeyler hem zengin, hem de fakir için kötüdür. Mesela kibir böyledir. Fakat fakirin kibirli olması daha kötüdür. Allahü teâlâ kibirli fakire buğzeder. Zina büyük günah ve çok çirkin bir iştir. Fakat ihtiyarın zina etmesi daha çirkin, daha kötüdür. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yedi kat gök ve yer, zina eden ihtiyara lanet eder.) [Bezzar]

İyi işler, güzellikler de böyledir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Güzellik, kiminde daha güzeldir. Mesela adalet güzeldir, fakat idarecide daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, zenginde daha güzeldir. Haya güzeldir, kadında daha güzeldir.) [Deylemi]

Şimdi sorunuza gelelim. Sigara içerek, başkasını rahatsız etmek hoş değildir. Örf ve âdetimize göre, kadının sigara içmesi de pek hoş karşılanmaz.

Sual: Müslümana zararı olmasın diye yoldaki taş, çivi gibi şeyleri almak sevap mı?
CEVAP
Evet. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İman yetmiş küsur şubedir. En üstünü “La ilahe illallah”, en aşağısı da, yolda eza veren bir şeyi kaldırmaktır.) [Tirmizi]

Sual: Görgünün temeli nedir?
CEVAP
Görgünün temeli; her zaman, her yerde, herkese karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmak, haddini bilmek, eliyle ve diliyle hiç kimseyi incitmemektir.

Ayakta bekletmek
Sual: Suyu getiren kimse, ayakta iken, içmekte bir mahzur var mı?
CEVAP
Ayakta bekletmemeli, o oturunca içmelidir.

KAYNAKÇA :

*Kuran-ı Kerim, ilgili ayetler.
*Tirmizi,
*Mızraklı İlmihal
*Adab-ı Muaşeret Kitabı
*Müslümanın el kitabı, Esad coşan
*Efser Selamet, eğitimci Pedogog
*NuriyeYalçıner, Müslümanca Yaşamak
*İbrahim Özdemir, Müslümanın özellikleri ve Sosyal yönümüz
*İbrahim Özdemir, Müslüman birey ,Olma Bilinci
*Firuze çetin, Mümine Kadının Vazifeleri
Cevapla